04 Haziran 2018, Pazartesi
Servet BAŞOL
Servet BAŞOL [email protected]

Karar vermek…



Köyün birinde bir yaşlı adam varmış.

Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış…

Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

“Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:

“Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.

Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.

Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler…

İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.

"Sadece at kayıp deyin, Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.

Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz.

Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.

Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş…

Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.

Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.

Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.

"Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın.!

Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var..”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.

“Sadece atın geri döndüğünü söyleyin, bilinen gerçek sadece bu.

Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.

Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden ‘Bu herif sahiden akılsız’ diye geçirmişler…

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış.

Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

Köylüler gene gelmişler ihtiyara.

"Bir kez daha haklı çıktın” demişler.

“Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak.

Oysa sana bakacak başkası da yok.

Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru?

Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.

Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış.

Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış.

Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler…

“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler.

“Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında.

Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler.

Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.

“Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var.

Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde…

Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlamış:

“Acele karar vermeyin.

Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.

Karar; aklın durması halidir.

Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.

Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar.

Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.

Oysa gezi asla sona ermez.

Bir yol biterken yenisi başlar.

Bir kapı kapanırken, başkası açılır.

Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

Lao Tzu

Tao-Te-Ching adlı meşhur Tao ve Te kavramları üzerine kurulu Taoizm’in kutsal kitabının yazarı Lao Tzu’un bir kısa hikayesini sizlerle paylaşmak istedim.

Hep bilinen gerçekler diyerek kendimizi kandırdığımız bir çıkar selinde yaşarken, karar vermenin önemli değil, devingen olduğunun farkında olunması çok önemli ve gerekli olduğunu bilmeliyiz.

Yıllarca karar verdim. Hem de en zor sayılacak kararları verirken bile bizim için önemli olan verilen kararın bir sonraki karara olacak olan etkisiydi.

Bunun bilincinde karar verme alışkanlığı edindiğinizde, yaşam boyu bu böyle sürüp gidiyor. Zaten bu nedenle ATCo olmak çok zor.

Düşünün RADAR yok, Türkiye’nin yarısı kadar koskocaman bir saha içerisinde kuzeyden güneye, doğudan batıya transit uçanların yanı sıra, belirli meydanlara inen ve kalkan uçaklar ile TEK başınıza mücadele edeceksiniz ve verdiğiniz her karar, dönüp size sorun olmayacak ya da o karardan etkilenenler size ne şikayette ne de bir serzenişte bulunmayacak.

Elbet o günlerde daha çok gençtik ve Lao Tzu dahil daha bir çok düşünür ve yazardan haberimiz yoktu. Devlet politikası olarak da kitapların yakıldığı bir dönemdeydik. Yine de doğru teşhisin doğru kararlara neden olacağının bilincindeydik.

Bu gün bu bilgiyi paylaşırken sizleri ilgilendirecek mi bilmiyorum ama;

Karar; aklın durması halidir.

Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.

Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar.

Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.

Huzursuzluğunuzun bol olması dileğiyle.!

www.servetbasol.com

Karar vermek…

Yorumlar

Tercan Bildik ~ 6 yıl önce
Servet bayramını kutlayacam ama 23 Nisanda

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Bilgi ~ 6 yıl önce
Bilgi her zaman faydalıdır. Kimin verdiği kimin söylediği önemli değil. Önemli olan paylaşmaktadır. Herkes kendine lazım olanı alsın.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Gurursuz Servet ~ 6 yıl önce
Olumsuz yorumları da yayınlasana Bay Servet

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Emel ~ 6 yıl önce
Okumaktan büyük keyif alınan bir yazı Tşkler

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Şk ~ 6 yıl önce
Çok hoş bir makale , tşkrler Ben karasızım demek yanlış bir ifade oluyor o zaman

Yanıtla

Kalan karakter 1000

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000