An itibariyle Air France Havayolları'yla Paris'e gitmekteyim. Bu yazı da uçaktan yazılmakta. Ve fakat o da ne? Bu uçak adeta 70'lerden kalma. Hayır 70'leri bizzat görmüş değilim. Ama onca film, fotoğraf filan, hafızada bir imge mevcut tabii o dönem havayollanna dair. Koltuklar koyu mavi kumaş kaplama. Yerler aynı renk halı... Hosteslerin kıyafetleri dökülüyor. Üzerlerinde Air France arması olmasa yolculardan biri sanırsınız. O denli.
En son böyle (berbat) hatırladığım uçak Alitaliaydı. Ayrıca, koltukların kenarında hâlâ o ufak kül tablalarından var. Bir arkadaşım nostalji olsun diye kül tablasını çıkanp evine götürmek istedi, ona da bir "cık cık" çektim. Bananeyse... Böyle çemkirirken kendi aramızda, hop yemek geldi. Ama seçeneksiz bir yemek! Yani THY'de alıştığımız gibi "makarna mı tavuk mu?" tarzı seçenekli değil. Dahası, sıcak yemek hiç değil. Biraz ton balığı biraz da jambon koymuşlar. Geri kalanı peynir, tereyağı... Üstelik o kötü ve de doyurmayan yemek tepsisi tam bir saat önümüzde durdu. Kimse gelip almadı. Özetle ve bir kez daha an itibariyle, THY'nin hizmet kalitesinin, yani yemeklerinin, deri koltuklarının, şık hosteslerinin ve toptan aslında tüm bunlan zamanında inşa etmiş Cem Kozlu'nun değerini bir kez daha anlamış bulunuyoruz.
Hürriyet Kelebek / Onur Baştürk
Yorumlar Tüm Yorumlar (8)