FENERBAHÇE'NİN LARNAKA UÇUŞU NASIL GEÇTİ?

İstanbul'dan saat 12.00'de yağmurlu bir havada yola çıktık. F.Bahçe kafilesi, her zaman Türk Hava Yolları'nı kullanır. Bu kez Rum Kesimi'ni tanımadığımız için Olimpia ile gittik. 

 

Başkan Aziz Yıldırım her zamanki gibi uçağın 1A koltuğunda oturdu, cam kenarında... 1D'de Ali Yıldırım ve yanında da Aykut Kocaman... Moraller iyiydi. 

 

Gündemde G.Saray'ın Cluj maçı vardı. Bir grup 'Yağmurun ve zeminin G.Saray'ın iyi futbolunu engellediği' görüşündeydi. Diğer bir grup ise 'Zemin kuru olsa Rumen takımın daha farklı bir sonuç  alabileceği' görüşünü savundu. Cluj'un maçın başında yakaladığı üç pozisyonu hatırlattılar.

 

 

Bir saat 20 dakika sonra Rodos havalimanına indik. Uçak alçalmaya başladığı vakit Volkan Demirel camdan bakarak, 'Arkadaşlar sağ tarafımız Rodos. Peki sol tarafımız neresi?' diye sordu. Kimse cevap veremedi. Kaptana sorduk, Datça olduğunu söyledi. Uçaktan inerken Datça sanki elimizi uzatsak değecekmişiz gibi yakındı bize. Elimize sarı transit kartı verilerek bizi havaalanında salona aldılar.

 

 

Aman Allah'ım! Gecekondu gibi. Nerede bizim havaalanlarımız! Yağmur altında 14.10'da uçağa binip, Larnaka'ya doğru havalandık. 15.20'de uçağın kapıları açılınca pırıl pırıl bir güneş vardı. Hava sıcaklığını sordum. '28 derece' dediler. Antrenman sırasında sağanak yağmur vardı. Maçta da yağmur bekleniyor. Havaalanından bir dakikada çıktık. Pasaport kontrolü için F.Bahçe kafilesine 5 özel kontrol bölümü açılmıştı. Pasaportunu verene gümrük memuru bir baktı, damgayı vurdu, 'Buyurun' dedi. Sonra Kıbrıs Rum Kesimi'nin güvenlikten sorumlu kişileri, bizden dışarı topluca çıkmamızı istediler. Bir an şaşırdım 'Acaba dışarıda olay mı var? Taraftar mı toplandı' diye düşündüm.

 

 

Ama 8 adım sonra kendimi dışarı atınca gazetecilerden başka kimse yoktu. Takım bir otobüse, yöneticilerle biz başka otobüse bindik. Türk gazeteci çoktu. Tanımadığım 8-10 kişi vardı. Onlar da F.Bahçe'yi alkışlıyordu. AEL'li yöneticiler F.Bahçe'yi karşıladı. İlgi alaka mükemmeldi.

 

Bayrak krizini biraz deştim. Türk bayrağı ile ilgili herhangi bir sorun yok. Bunu Rum güvenlikçiler de söyledi. F.Bahçe kafilesi de yanında 250 tane Türk bayrağı getirmiş. Taraftarlara dağıtacaklar.

 

 

Larnaka bizim İzmir'e ya da Bodrum'a benziyor. Bodrum'un sakin olanı. Tabi en büyük sorunu telefonlarda yaşadık. Türkiye'de iken hepimiz birer hat istemiştik 20'şer euro karşılığında. Biz sanıyoruz ki hattı telefona takacaksın, numarayı çevirip konuşacaksın. Hiç de öyle değil. Şifreler... Kod numaraları... Bir sürü bürokratik işlemler, tam bir saat sürdü. Sonunda 16.40'ta hepimizin eli ayağı olan telefonumuza kavuştuk. 

 

Biraz da takımdan bilgi vereyim. Futbolcuların morali iyi demiştim. 

 

Kuyt'la ayaküstü sohbet ettim. Son maçlarda biraz durgun olduğundan bahsettim. Güldü. 'Önemli olan maç kazanmamız. Buradan üç puanla çıkmamız. Biz buna hazırız' dedi.

 

 

Kafilenin en neşelisi Gökhan Gönül'dü. 'Nasılsın?' diye sordum. 'Çok iyiyim abi' cevabını verdi. 

 

'Sensiz olmuyor' dedim. 

 

'Bİz takım oyunu oynuyoruz' cevabı verdi. Anladığım kadarıyla F.Bahçeli futbolcular, kendilerine aşırı güveniyor ve burada kafalarına üç puanı takmışlar. Hatta lig için de iddialı konuşuyorlar. Antalya, Akhisar ve Ordu maçlarından 9 puan hedefliyorlar ve bu 9 puanla G.Saray'la aradaki puan farkının da kapanacağını tahmin ediyorlar.

 

 

Yağmur altında idmana geldik. Maçı izleyeceğimiz 24 kişilik locaya çıktık. Herkes sahanın zeminini merak ediyordu. Futbolcular çalışırken baktık, zeminde sorun yok. Locanın sol tarafından görünen ışığa gözümüz takıldı. Başkan Aziz Yıldırım ayağa kalkarak, 'Bakın arkadaşlar! Burası Beşparmak Dağları' dedi. Dağın tepesinde G.Kıbrıs'a doğru dev bir Türk bayrağı vardı. Sonra KKTC bayrağı... Sabaha kadar birer dakika arayla Türk ve KKTC bayrakları yanıp sönüyormuş. Duygulandım.