Çocukluğumu ve ilk gençlik yıllarımı Malatya’da geçirdim. O zaman Malatya’ya ‘Doğu’nun Parisi’ derler, pek de mahrumiyet yeri olarak bakmazlardı. Gene de, Malatya da diğer Doğu ve Güneydoğu Bölgesi vilâyetleri gibi, sürgün yeri olarak kullanılırdı. Hepsini de minnetle yâd ediyorum ama nerede bir kavgacı, problemli öğretmen varsa Malatya Lisesi’ne sürülürdü. Bir zamanlar devletin politikası ne yazık ki böyle idi.
Doğu-Güneydoğu’da yaşayan insanlar olarak, etnik kökenimiz ne olursa olsun, kendimizi ikinci sınıf vatandaş gibi görür, en azından ihmal edildiğimizi düşünürdük. İstanbul’daki akrabamızı ziyaret edebilmek için kara trenle 36 saat seyahat etmek zorunda kalırdık. Malatya’dan bindiğimiz tren, pis, bakımsız, eski vagonlardan meydana gelirdi. Ankara Garı’nda bu tren değişir, nispeten daha düzgün ve hızlı olanına aktarma yapılırdık. Bu haksızlık karşısında çocuk ruhumun nasıl isyan ettiğini dün gibi hatırlıyorum...
Büyük devletler, ülkelerinin geri kalmış mahrumiyet bölgelerine daima itina etmişler, en kıymetli idarecilerini buralara göndermişler ve devlet hizmetlerinin sunumunda dikkatli olmuşlardır.
Rahmetli Özal, ekonomide her türlü sübvansiyonu kaldırırken, sadece Türk Hava Yolları’nın Anadolu uçuşlarıyla Kıbrıs uçuşlarında geniş ölçüde sübvansiyon uygulamış; özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki insanımıza ucuz hizmet götürmeye çalışmıştı. Zira, çocukluğunu Mardin’de geçiren Özal, bu bölgedeki insanımızın hâletiruhiye-sini ve içinde yaşadığı şartları çok iyi biliyordu. Diğer taraftan, KKTC’nin turizm bakı-mından gelişmesinin seyrüseferle ne derece yakın münasebeti olduğunun farkındaydı.
Özal sonrası dönemde gelen yöneticiler bu sübvansiyonları büyük ölçüde kaldırdılar. Ancak, Anadolu’nun boynu bükük şehirlerine THY’nın düzenli ve kaliteli uçuşlarını devam ettirdiler.
Son iki aylık dönemde THY, ‘Anadolu Jet’ uygulamasını başlattı. Hedef, Anadolu’ya Ankara üzerinden yapılan uçuşları ‘ucuz’ hâle getirmekti. Lâkin sonuç, kelimenin tam anlamıyla bir ‘fiyasko’ oldu.
Bir defa, erken bilet alma şartıyla uygulanan ‘ucuzluk’, devede kulak kaldı ve toplamın yüzde 10’unu geçemedi.
İlk ucuz 10 koltuk uygulaması, 166 kişilik uçağın çok az bir kısmını oluşturuyor.
Üstelik, ‘Anadolu Jet’ uçuşları, ikinci sınıf olmanın ve kalitesizliğin göstergesi gibi... Koltuklar o derece sıkışık ki, sadece benim gibi şişman birinin değil, normal vatandaşların oturabilmesi bile çok zor oluyor. Sıralar sıklaştırılmış ve balık istifi hâline getirilmiş. Büyük şehirlerdeki minibüs dolmuşlarda dahi bu tamahkârlık görülemez.
İkram sıfır. Bir parça kek ve bir bardak Hamidiye suyu, işte hepsi bu kadar... Aldığı reklâmlarla maliyetini kat kat çıkaran Skylife Dergisi’ni bile bu uçuşlarda bulamazsınız. Hattâ bu uçuşları ‘Miles an Miles’a kaydettiremezsiniz. Sanki hiç uçmamış muamelesi görürsünüz. Yolcu kargosu da normal THY uçuşlarının yarısı kadardır. Bu yüzden devamlı itişme kakışma yaşanır.
Aslında, THY Genel Müdürü Temel Kotil’in ve Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıteke’nin ne derece başarılı idareciler olduğunu çok iyi biliyoruz. Son dönemde THY, dünyanın en başarılı şirketleri arasına girmiştir.
Lâkin, bu dostlarımıza ‘Anadolu Jet Projesi’ni kim tavsiye etmişse baltayı taşa vurmuştur. Serbest piyasa ekonomisine elbette inanıyoruz ama bazı temel hizmetlerin görülmesinde ‘millî hedefler’ gözetilir. Biz Anadolu’ya, özellikle Doğu ve Güneydoğu ’ya hizmetlerin en kalitelisini, en ucuz şekilde götürmek zorundayız.
İlle de ‘Anadolu Jet’ firması devam edecekse, bu, ‘Anadolu’nun ismine lâyık bir seviyeye çıkartılmalıdır.
Radikal / Hasan Celal Güzel
Yorumlar Tüm Yorumlar (6)