Geçtiğimiz çarşamba yaşanan THY'nin Amsterdam'daki kazası, karakutular çözüldükten sonra belki de havacılık tarihine en önemli pilotaj kahramanlıklarından biri olarak yazılacak. Ne var ki havacılık bir bilimdir, verilere dayanır. Dolayısıyla tüm veriler toplanıp uzmanlarca bir açıklama yapılmadan gelen tüm tahminler, spekülasyon veya sadece dedikodu olur.
Kazanın nedeninin ne olabileceği konusunda pek çok ihtimal mevcut. Bazı yarı cahil yorumcular sadece resimlere bakarak konu ile ilgili tahmin yürüttüler. Türkiye'de çoğu zaman olduğu gibi hemen zincirin son halkası olan pilotlara yüklenmek istediler. Tekrar ve tekrar altını çizmek gerekir ki, havacılık bir bilimdir, verilere dayanır. Dolayısıyla tüm veriler toplanıp uzmanlarca değerlendirildikten sonra bir açıklama yapılmadan gelen tüm tahminler spekülasyon veya sadece dedikodu olur.
Havacılık teknolojisi dünyanın en gelişmiş teknolojilerindendir. Her uçak kazası sonrası, kazaya dair en önemli ipuçları, iki parçadan oluşan ve karakutu olarak adlandırılan veri kayıtları ile ortaya çıkar. Bu karakutular, uçağın kokpitinde yer alan CVR (Cockpit Voice Recorder/Kokpit Ses Kaydı) ile kuyruk kısmında bulunan FDR (Flight Data Recorder/Uçuş Veri Kaydı)'dır ve uçağın tüm hareketlerinin bilgilerini kapsar. Hollanda Sivil Havacılık Emniyet Başkanı Van Vollenhaven'ın ifadesine göre, karakutular kayıtların kalitesi çok iyi korunmuş halde bulunmuş ve çözümlenmek üzere Paris'e gönderilmiş. Ele geçen verilerden pilotların tüm iletişimleri dinlenecek, uçuş kayıtları incelenerek simülatörde kaza anı canlandırılacak ve neticede esas sebep ortaya çıkacak.
Şu ana kadar uluslararası havacılık uzmanları bu kazanın bir düşme ya da çakılma değil ancak sert bir iniş olduğu konusunda hemfikirler. Ayrıca bu kazayı geçen yıl Londra Heathrow'da yaşanan İngiliz Havayolları'na ait Boeing 777'nin acil inişi ile New York'ta geçen ay meydana gelen US Airways'e ait Airbus 320 uçağının göle yaptığı acil inişine çok benzetiyorlar. Zira her üç kazanın da ortak yanı, ana gövdenin (fuselage) parçalanmamış olması. Her üç kazada da en büyük başarı soğukkanlılığını ve profesyonelliğini korumuş olan pilotlara ait. Bu uçakların kaptan pilotlarının askeri kökenli olması, hatta söz konusu US Airways uçağı ile TK 1951'in kaptanı rahmetli Hasan Tahsin Arısan'ın eski birer F-4 (Fantom) pilotu olması da ilgi çekici başka bir detay.
Rahmetli babam Korg. Reşat Turgut'un yanında görev yapmış eski kurmay subay olan Arısan Kaptan, THY de en fazla sevilen, sayılan ve tayyareciliği ile takdir edilen gerçek bir havacı olarak tanınıyor. Aynı zamanda öğretmen bir kaptan olan Arısan, o gün yine muhtemelen ikinci pilot Murat Sezer'e (line training) eğitim uçuşu yaptırıyordu. Kendilerine emniyet pilotu (safety) olarak Pilot Olgay Özgür de eşlik etmekteydi. Altını çizmek isterim ki havacılıkta tüm havayollarının uçuşlarında pilotlara aynı zamanda eğitimin verilmesi olağandır. Çünkü pilotluk sürekli eğitim gerektiren bir meslek olduğu gibi, zaman zaman tazeleme eğitimleri de gerektirmektedir.
Peki, o gün ne oldu?
Yaptığım araştırmalar sonucu edindiğim ilk bilgilere göre, uçağın yaklaşması ve hava trafik merkezi (ATC) ile yapılan konuşmalarda her şey olağan gözüküyor ve uçak gayet normal olması gereken yerde pisti karşılayarak 4000-5000 feet'e (1500 metre civarı) kadar geliyor. İşte ne oldu ise o son 1500 ile 500 metre arasında birkaç saniye içinde oluyor. Süre o kadar kısa ki kaptan kabin görevlilerini dahi acil iniş ile ilgili uyaramıyor.
Uçağın iniş şekline bakıldığında, motor gücü kaybı, otomatik iniş sisteminde son anda yaşanan bir arıza, vortex etkisi (daha önce inen bir geniş gövdeli uçağın bıraktığı türbülanslı hava kütlesi), buz parçası etkisi, kuş çarpması veya farklı bir teknik arıza akla ilk gelen ihtimaller oluyor. Görünen o ki kaptan pilot son ana kadar uçağı piste indirmeye çalışmış, ancak sürat ve tutunma gücünün kalmaması sonucu son birkaç yüz metrede belki de saliselerle ölçülecek bir süre içinde yağıştan dolayı yumuşamış olan toprak zemine, ustalıkla, 200 km civarında bir süratle ve asgari kayıpla indirmiş. Paris'ten karakutular ile ilgili gelecek haber ne olursa olsun, TK 1951 Amsterdam'a sert bir acil inişi minimum can kaybı ile mucizevi bir şekilde indirmiştir.
THY YÖNETİMİNDE VERTİGO
Çoğu zaman bu köşeden ticari başarılarını alkışladığımız, arada yapıcı eleştirilerde bulunduğumuz, altyapıya ve eğitime yatırım konusunda uyardığımız, hızlı büyümenin negatif etkilerinin olacağı mesajlarını verdiğimiz THY üst yönetimi, maalesef dünya havacılık standartları ile kriz yönetiminde çok başarısız olmuştur. Olayın hemen sonrasında üst düzey yöneticilerin bile birbirleriyle çelişen ifadeleri, kazanın olduğu Amsterdam Havalimanı ve Hollanda Ulaştırma Bakanlığı ile sağlıklı iletişim içinde olmamaları, THY markasını uluslararası arenada çok zor durumda bıraktığı gibi, halkın güvenini de sarsmış ve ciddi ölçüde güç kaybettirmiştir.
THY kurum ve markası, gelmiş ve gelecek tüm yönetimlerden bağımsız olarak öncelikle ülkemizin havayolu ve uluslararası markasıdır. THY üst yönetiminin her türlü politik baskıya rağmen gerek personeline gerekse kurum ve değerlerine daha fazla sahip çıkması gerekmez mi? Havacılıkta kriz durumunda atılması gereken ilk adım, kazanın gerçekleştiği en yakın havalimanında kurulan kriz masasına acilen çok iyi derecede İngilizce bilen, konunun uzmanı ve yetki sahibi birkaç yöneticinin gönderilmesi, bu sayede doğru iletişim kanallarının açılması ve bilgi akışının sağlanmasıdır.
İşler yolunda ve başarı varken üstlenen çok olur ama sorumlu yöneticilik ve liderlik aslında böyle zor günlerde ortaya çıkar. Filonuzu 5 senede 64 uçaktan 130 uçağa, yolcu sayınızı 10'dan 20 milyona çıkarabilir, banka hesabınızdaki 1 milyar dolar ile övünebilirsiniz, ancak bu hızlı büyümenin altını beslemez, altyapıya değer vermez, eğitime daha az önem verir, uçucu personelinizi demotive olarak sürekli limitte uçurur, sendikanın bakım ve diğer konulardaki uyarılarına kulak vermezseniz bir anda manşetlerde ticari başarıyla değil, marka değerini erozyona uğratan yönetim olarak anılırsınız.
Korkarım ki THY, özellikle son aylardaki 5 yıldızlı havayolu olmak, first class konsepti gibi işlerle uğraşırken havacılık deyimiyle vertigo oldu. Vertigo baş dönmesi anlamına gelir, ancak havacılıkta özellikle pilotların aşırı süratte manevra yapmaktan yön ve yer hissini kaybederek genelde uçaklarının çakılması ile sonuçlanan durumu ifade eder.
THY'nin tekrar eski itibarına kavuşması sadece kendi yönetimine bırakılamayacak kadar kritik bir durumdadır. Türk sivil havacılığı topyekun THY'nin itibarını restore etmek için reformist ve radikal adımlar atmalıdır. Zira bu kazada yaşanan süreçte Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, hatta Dışişleri Bakanlığı'nın da kriz yönetiminde THY'ye başarılı katkılarının olduğu söylenemez. Hatırlanacağı üzere 2005 yılında Türkiye ile Hollanda arasında havacılık emniyeti hususunda ciddi gerginlikler çıkmış, hatta o dönem Türk bayrağı taşıyan başka bir havayolumuzun uçuşlarının emniyet nedenleriyle durdurulması söz konusu olmuştu. Şimdi sormak gerekiyor, böylesi bir kazanın ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin konuyla ilgili en yetkili ağızlarının ilk uçakla oraya giderek ülkemiz havacılığına ve Türkiye markası ve markalarına sahip çıkması gerekmez mi? Peki bu duruma makro yönetim vertigo'su denmez de ne denebilir?
Kazada hayatını kaybedenlere yüce Tanrı'dan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı ile yaralılara acil şifalar diliyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (22)