Şu anda dışarıda tipi, viraj alan motosiklet yarışçıları gibi yan yatmış, tozu dumana katarak yağmaya devam ediyor. Çarşamba günü daha da çok ağzımızı kıracağını söyleyen meteorologlardan korkumdan hava durumunu izlememe kararı aldım. Sizce nasıl karar, iyi di mi, iyi di mi? Kararlarımı kendim almakta aşırı zorlanıyorum. Ama iyi karar değilse kesin söyleyin hemen başka karar alıp onu da danışayım.
İstanbul’da gündem bu: Karakış.
Biz ise, daha kar yağmaya başlamadan bir gün önce güneye gitmiştik. Şubat tatiline girmiş olan Memo’yu anneannesine bırakıp geri gelecektik ve transit yapmak için indiğimizde Antalya’nın soğuğunu görüp dehşet içinde kaldık. Eğer Antalya bu soğuktaysa kim bilir İstanbul ne haldeydi netekim.
Antalya’dan uzaklaştıkça hava ısındı. Düşünün (bu soğukta) Antalya’da mutlu bir Hollandalı değerli okur. (‘Düşünün Antalya’da mutlu bir Hollandalı’ TRT turistik müziğini Nil Karaibrahimgil’in babası Suavi Karaibrahimgil’in beste beslediğini biliyor muydunuz? Hahaha değerli okur, meğer Suavi Karaibrahimgil sandığımız sakallı Suavi’nin Nil ile hiç ilgisi yokmuş, senelerdir sessiz sessiz oturup ‘ben o değilim’ de demiyor kurnaaazz... Ama ben hep kıllanıyordum, yahu diyordum, babasına hiç benzemiyor, nassı iştir bu yeaauvv, geçenlerde uçak dergisinde gördüm de içim ferahladı. Zaten hayatla ilgili bütün bildiklerimi uçak biletleri otobüsten daha da ucuz hale geldikten sonra hep bu uçak dergilerinden edinmeye başladım.)
Şimdi gelelim bazı mühim değilmiş gibi görünen mühim bilgilere:
Sabiha Gökçen denilen havaalanından bu hafta sonu ilk kez uçtuğumuzda şunları anladık:
1) Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki anonsları yapan sesin aşırı hassas oluşu ve şu anda arkadaş çevremizde dilimize takılması.
2) Yeşilköy Havaalanı’nın (bilhassa da THY’nin) artık cortlayıp her uçağın 1-1.5 saat havada gezinmesi, kaptan pilotların da dalga geçer gibi havada 1 saat dolaşacağımızın müjdesini
verirken “Aşağıda sırasını bekleyen uçakları da altımızda seyredebilirsiniz” demesi.
3) Buna mukabil Sabiha Gökçen’in genelde zamanında uçuş yapıyor olup (THY hariç, çünkü o hassas sesli hanım her dakika THY gecikme yapacak dedi) yer hizmetlerinin çok iyi olmayışı.
4) Sabiha Gökçen’in otoparkının Yeşilköy’den de pahalı oluşu, iki gün için bizden 60 lira park ücreti alması, bunun da ciğerimize oturması.
5) Sabiha Gökçen’in çok fena uzak oluşu, trafik olmasa bile oraya ulaşmanın en az 1 saat sürmesi.
İşte böyle.
Buna gezi yazısı denebilir mi bilemiyorum ama en azından gezmeye niyet etme yazısı denilebilir. Şu anda gezi yazılarından evvel halledilmesi gereken en önemli şey, uçakların havada deli danalar gibi dönmesinin çok acil engellenmesi. Yolcular şarlamasın diye uçağı kaldırıyorlar ve gecikmeyi havada veriyorlar ama gereksiz yere insanları ‘riks’ altına alıyorlar. Hem de saçma sapan bir yakıt sarfiyatı. Her uçağın havada dönerken harcadığı yakıtı toplasanız kim bilir ne kadar çok para eder ve belki de o paralarla en azından 10-15 yıl çalışmadan şahane hayat sürülebilir.
Bence olaylara hep bu açıdan bakmak lazım. Ehhehh...
Ayça ŞEN
RADİKAL
Yorumlar Tüm Yorumlar (22)