Türk Hava Yolları'nın "Feel Like A Star" sloganlı reklam filminde oynayan Oscarlı yıldız Kevin Costner, THY'nin yayın organı SKYLIFE'a çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte Costner'ın SKYLIFE dergisinde yer alan o açıklamaları:
Öyle anlar vardır ki, bir gazeteci, yaşandığı anda görünmeyen, sessiz bir tanık olabilmek için yaşamından birkaç yılı rahatlıkla feda edebilir. Bir de geçmişin, tekrarlanamayacak bir anında orada olup, her şeye tanıklık eden insan olmak…
1978 yılının şubat ayında bir gün, Meksika'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne doğru havalanan o uçağın koltuklarından birine oturup, olup biteni izlemeyi çok isterdim…
Okul flörtlerini evlilikle noktalamış o güzel çifti…
Gözlerini anlamlı ve uzak ufuklara diktiği hemen belli olan genç adamın, Richard Burton'un yanına saygı içinde yaklaşıp, sohbet etmeye çalışmasını…
…Ve ondan, “Eğer gerçekten iyi bir aktör olmak istiyorsan, derhal şu anda yaptığın o pazarlama işini bırak ve stüdyoların kapısına dikil” tavsiyesini aldıktan sonra koltuğuna dönerken yüzüne yerleşen kararlı ifadeyi… Kevin Costner'ın, bugünlere kadar uzanan yaşam öyküsünün dönüm noktası belki de bu cümleydi…
Lynwood, Kaliforniya'da doğdu Kevin Costner. Annesi Sharon Rae bir sosyal güvenlik uzmanıydı, babası William Costner ise sürekli seyahat eden bir elektrik teknisyeni. Bu nedenle çocukluğu hemen her yıl yeni başlanılan bir okul ve yeni tanışılan arkadaşlarla geçti…
Kaliforniya sokaklarında basketbol ve beyzbol oynayan, yaşamın zorluklarının içinden süzülerek hedeflerini yükseklere oturtmuş bu genç adamın karakterinin ana noktasına bir tek kavram yerleşecekti: Meydan okuma…
Amerikan sisteminin herkese biraz zorla kabul ettirdiği “rekabetçilik”ten söz etmiyoruz… Ya da “kaybeden” veya “tutunamayan” olmama kaygılarından…
“Meydan okuma,” kendisine kabul ettirilmeye çalışılan genel-geçer düşünceleri reddetme ve kendi çizdiği yolda ilerleme sevdasına dayalı bir kararlılık olarak gösteriyor kendini Kevin Costner'in yaşamında…
“The Untouchables'daki Eliot Ness ve JFK'deki ünlü savcı Jim Garrison… Holywood'un iyi görünümlü, iyi aile çocuğu tipli, sert ve hafif maço karakteri olmak nasıl bir şey?”
Her ikisi de sanki bir kurgu senaryo gibi görünse de, aslında değiller. İki film de Amerika'nın tarihi ile doğrudan bağlantılı. The Untouchables'da bir mafya mücadelesi sergileniyor ama FBI'ın da başlangıç günlerinin tarihi var… JFK'deki Jim Garrison karakteri… Büyük bir savcı, ülke tarihimizin en korkunç suikastlerinden birini, başkan Kennedy suikastini araştırırken karşılaştıklarını anlatıyor. Ne yazık ki, John F.Kennedy, tarihimizin en az Abraham Lincoln kadar önemli ve ne yaptığını bilen bir lideriydi ve bir suikast onu hem ülkesinden hem de çok yararlı olmaya çalıştığı tüm insanlıktan kopardı…”
Ama 1960'lı yılları ikimiz de hatırlıyoruz değil mi? Ben kendi ülkemin 60'lı yılları için konuşmayacağım… Ama Amerika'nınki? Dönüp baktığında inanılmaz ve çok uzak görünüyor… Vietnam'a dönük savaş çığlıkları, ırk ayrımcılığı, nefretler ve bir türlü durulmayan sokaklar…”
“1960'ların Amerika'sından bugünlere doğru yaptığın yolculuk, insanlık açısından değişimin ne kadar önemli ve günümüzde hızlı olduğunu gösteriyor. Tabii ki hatırlıyorum o yılları… Yaşanılan yoğun nefretleri, çatışmaları, savaşları… Ama, Amerika'nın her zaman bir kanadı hepimiz için doğru olanın peşindedir…”
Barack Obama gibi mi?
Ben, Obama'da, Kennedy'nin dönüşünü izliyorum. Amerika'nın John F.'in günlerinde yaşadığı o değişim sancısına yöneldiğini ve bu sancıdan çok güzel sonuçlar doğurmaya çalışacağına inanıyorum. Obama da, tıpkı Kennedy gibi dünyayı bir “fırsatlar bütünü” olarak görüyor. Yani düşmanlıkların değil işbirliklerinin olduğu bir dünyaya inanıyor. Eğer dünyanın bütün insanlar için bir fırsat olduğuna inanırsanız, savaşların değil, işbirliğinin ve barış içinde bir arada yaşamanın peşine düşersiniz.
Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk gibi… O da biliyorsun, ülkesini işgalden kurtarmak için savaştığı uluslar ile barış masasına oturup, aynı uygarlık cephesinde yer almasını bilen bir devlet adamıydı…
Atatürk'ü geç tanımış olmaktan dolayı çok üzgünüm… Türkiye'ye ilk kez geldiğimde, geçen yıl Ankara'da, bir ulusun tarihi lideriyle nasıl gurur duyduğunu ve onun bugünlere kadar uzanan öyküsünü gördüğümde çok şaşırdım. İnsanlığın her zaman net bir görüşe ve cesaret sahibi liderlere ihtiyacı vardır. İnsanlığı bu tür liderler ileriye doğru taşırlar. Bazı liderlerde çok güçlü görüşler vardır, ama cesaretleri yoktur. Bazılarında ise tam tersi, çok yüksek cesaret vardır ama insanlığa anlatacak görüşleri yoktur. Atatürk'ü, tıpkı Abraham Lincoln gibi hem görüş sahibi, hem de bu görüşlerini yaşama geçirecek cesareti olan önemli bir lider olarak tanıdım…”
Türkler, biraz, doğrunun peşindeki sert adam karakterlerini severler beyazperdede… Kendi ulusal sinemalarının ana karakterleri de bu söylediklerime yakındır… Canlandırdığın portrelere duyulan kültürel bir yakınlık…
Anlıyorum ama, bu dünyada her zaman iyiler ve doğrular kazanmıyor…Söylediğin karakterleri dünyanın bütün ulusları severler…Ama burada farklı bir durum var…”
Türkiye'nin bulunduğu bu bölgenin dünyanın en riskli bölgelerinden biri olduğunu fakat Türkler'in burada çok büyük bir özgüven ile yaşadıklarını görüyorum. Türkler, yaşadıkları zorlukları, güçlü olmaya yönlendirebilmiş nadir uluslardan biri…Türkiye tarihin her döneminde dünya sahnesinde yer almış, yer almayı da sürdürecek…”
Mükemmel işler yaptın… Oscarlar, Altın Küreler, Akademi Ödülleri… No Way Out… Dances With Wolves… Bodyguard… Clint Eastwood'un “A Perfect World”u… Mr.Brooks… İnanılmaz filmler, inanılmaz karakterler… Ama sanki, Holywood ile aranda bir şeyler var gibi…
“Evet… Devam filmleri çekmek istiyorlar. Gişede başarmış filmlerin devamları… Bodyguard tuttu mu, hemen “Bodyguard - 2 olsun hatta üç olsun” diyorlar… Ama ben böyle bir kolaycılığı kabul etmiyorum, sinemaya dönük anlayışıma yakıştıramıyorum. Bu nedenle Holywood ile kavgalıyız, hep çekişiyoruz. Ancak, onların bu tutumu karşısında geri adım atacak değilim…”
Koyu bir Los Angeles Lakers taraftarı olduğunu biliyorum. NBA'de iki Türk yıldız var… Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur… Nasıl buluyorsun?..
Her ikisinin de üç-dört maçını izledim… Çok iyiler... Çok iyi gidiyorlar. NBA'de böyle bir kariyer…
Her basketbolcunun başarabileceği bir iş değil.
Çok yoğun bir çalışma gününün sonunda çok zamanını aldım, yorgun olmana rağmen kabul edip bu söyleşi olanağını yaratman büyük bir incelik… Bizde adettendir… Son söz…
Ben bir Amerikalıyım… Kendi ulusumla gurur duymam hakkımdır… Ama kendi ulusuyla gurur duyan herkes, aynı zamanda bir dünya vatandaşı olduğunun bilinciyle hareket etmelidir. Bağlı olduğumuz uluslar önemlidir… Ama dünyanın diğer ulusları da en az kendimizinki kadar önemlidir… Ben, dünyaya böyle bakan bir dostunuzum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (8)