Akşam gazetesi köşe yazarlarından Tolga Turut bu hafta THY'nin büyümesini değerlendirmiş. İşte Turut'un o yazısı...
THY daha ne kadar büyüyecek?
Kimine göre müthiş bir yönetim becerisi, kimine göre siyasi iradenin desteği veya yönetimle uyumu, kimine göre ise konjonktürel şansın yardımı THY'nin büyümesine sebep oluyor. Acaba bunların hangisi gerçek?
Bana göre, dünyanın önde gelen havayollarının çoğu yerinde sayarken THY'nin artan başarı grafiği, tüm bu nedenlerin bileşkesine dayanıyor. Medyada çok sıklıkla THY'nin başarısı ve devam etmekte olan büyüme stratejisi üzerine haberler yapılıyor, methiyeler düzülüyor. Biz de bu köşeden defalarca THY'nin ticari başarısına işaret ederken, bu büyüme sürecinde bazı hususlarda çok dikkatli olunması gerekliliğinin altını çizmiştik. Özellikle, insan kaynaklarına daha fazla önem verilmesi, sponsorluklarda dikkatli olunması, 5 yıldızlı havayolu sevdası ve ana üs Atatürk Havalimanı'nın doğurabileceği negatif sonuçlara dikkat edilmesi gerekiyor. Bunların haricinde havacılığın en önemli konusu uçuş emniyeti, apayrı bir önem taşıyor elbette. Bugün itibarıyla THY'nin filosu 140 uçağın üzerine çıkmış durumda. Şirketin 2009-2023 arası filo projeksiyonuna göre 105 yeni uçak daha alınacak ve önümüzdeki 10 yıl içinde havayolunun filosu 200 uçağın üzerinde olacak. Bu matematiksel tablo kulağa hoş gelse de beni gerçekten düşündürüyor. Zira THY 2002'den bugüne filosunu yüzde 150 civarında büyütmüş durumda ve genişlemeye devam ediyor.
Yöneticilikte zor olan hususlardan biri de büyüme sürecinde doğru öngörülerle frene basabilmektir. Daha zor olan ise zirveye tırmanıp orada kalabilmektir. İstikrarlı olarak gelişmek ve başarıyı sabitlemek için, büyümeye paralel olarak organizasyonun altyapısına ve emniyet standartlarına yatırım yapması esastır. Ancak çoğu havayolu yöneticisi bu konulara yapılan yatırımların matematiksel olarak somut göstergesi olmadığından sadece sözde önem verir ve kaza-kırım olunca panikler. Söylemde her havayolunun yöneticisi 'havacılıkta emniyet esastır, taviz verilmesi söz konusu değildir' dese de, makam koltuklarının emniyeti açısından ticari başarıya önem vermek zorunda kalırlar. Yöneticilere de 'bu yıl şu kadar emniyetli uçuş yaptınız' diye ödül verildiği görülmemiştir zaten.
AMSTERDAM KAZASINDAN DERS ÇIKARILDI MI?
Ulaşım sektörünün tamamında olduğu gibi elbette havacılığın da amacı sıfır hata ve kazadır. Ancak maalesef arada üzücü kazalara da tanık oluyoruz. Önde gelen hataların sebebi ise insan hatası olarak belirleniyor ki, altını çizerek söylüyorum, insan hatası (human error) pilotaj demek değildir.
Şubat 2009'da meydana gelen Amsterdam kazasında her ne kadar birincil sebep arızalı radio-altimetre (irtifa göstergesi) olsa da, bu kaza pekala başarıyla uygulanacak bir CRM (crew resource management) politikası ile önlenebilirdi.
CRM sistemi ABD'de 70'li yılların başında trajik kazaları takiben uygulanmaya başlanan bir model. Ana hedef, işin kolayına kaçarak pilotları suçlamak yerine havacılık emniyetine sistemsel ve yönetimsel yaklaşıp kaza oranını sıfırlamaktır. CRM veya diğer bir ifadeyle ekip kaynakları yönetim modeli, uçağın ilgili tüm yer-uçuş-teknik ve yönetici personelini kapsar. Özetle uçağın A noktasından B noktasına hareket süreci boyunca ilgili herkese bir takım gibi yaklaşır ki, doğru olan da budur. CRM modeline 80'li yılların sonunda SMS (safety management systems) de eklenerek havacılıkta emniyet boyutları daha da artırılmıştır.
THY bu süreçte yüzlerce yerli yabancı yeni uçucu personel alırken CRM ve SMS sistemlerine, personel eğitimine, uçuş ekip planlamasına, mesai saatlerinin efektif düzenlenmesine ve uçuş ekip homojenizasyonuna ne kadar yatırım yapıyor merak ediyorum. Hedeflerine süratle ulaşma telaşı ve başarının rehavetiyle yaşanabilecek trajik bir hadise, THY gibi ciddi bir markayı büyük bir türbülansın içine sokabilir. Havacılık tarihi benzer pek çok örneklerle doludur.
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)