ÜLKE KÜLTÜRÜ=YOLCU KÜLTÜRÜ=BASIN KÜLTÜRÜ
Türkiye’den selamlar herkese. Gece geç saatte olsa yazımı bitireyimde gece rüyalarıma giren Ali Kıdık’ın “ağabey yazını hala yazmadın” görüntüsünden kurtulayım bari. Bugün taciz doruk noktasına çıktı ve sabah uykudan uyandığımda Ali Kıdık’ı Tekirdağ’daki yazlığımın kapısında buldum. Aksam hanımla keyif çayı içiyoruz Ali Kıdık mesajları aramıza kara kedi gibi girmiş durumda. Bir ara yüzerek Avşa Adasına Sefa Abi’ye kaçayım dedim dalga boyu yüksek gözüm yemedi. Eh ne yapayım bari yazayım yazımıda gece rüyalarıma Fatih’in aksakallı hocası gibi bizim Ali Kıdık’ın girmesinden kurtulayım. Takipçi gazetecilik bu olsa gerek. Neyse tabiki hepsi latife bunların. Ülkemde olmaktan vede Ali kardeşimi görmekten ve yine balkonumda çayımı hüpletirken sizlerle buluşmaktan son derece memnunum.
Bu hafta biraz yolcu kültüründen bahsetmek istiyorum. Geçtiğimiz perşembe akşamı saat beşteki THY seferiyle JFK’den İstanbul’a uçtum. Sefer New York’tan kalkan her uçak gibi iki saat civarında rötarlan kalktı. Tabiki yine yolculardan uflar puflar…
Aylardır her okuduğum gazetede her köşe yazarındanda aynı nameler. Sürekli rötarlardan şikayet eden gazeteciler ve her fırsatta sanki bu rötar denen hadise bize özelmişcesine eleştiriler. Şöyle durup baktığınızda tüm bunlar ülke, yolcu ve basın kültürümüzden kaynaklanan şeyler. Bizim genetiğimizde var bu sürekli eleştirmek, şikayetci olmak, magduru oynamak. Ama bunu yaparken bir özelliğimizde yurt dışında maruz kaldığımız rötar ve havaalanlarındaki çilelerin şikayetçisi değil ülke içindekilerin yalnızca savcısı olmak. Yıllardır hep söylerim, Türkiye’deki TALPA, TASSA, TÖSHİD gibi havacılık dernekleri ile Ulaştırma Bakanlığı, SHGM, DHMİ, THY gibi kamu ve KİT’ler yolcuyu eğitmek için kampanyalar başlatmadığı sürece bizim yolcu ve basın söylemini değiştirmez. Aynı Türk yolcusunu koyun Delta Havayollarına bekletin beş saat uçağın içinde JFK’de gık etmez ama THY veya Türk tescilli bir uçağın kapısından girdimi aslan kesilir hemen.
Geçen yıl Aralık- Ocak gibi Ankara’dan dönüyorum Atatürk Hava Limanına. Feci bir kar yağıyor, A-321 ağzına kadar dolu. İstanbul’daki kar yağışı dolayısıyla yarım saat uçak içerisinde bekliyoruz Esenboğa’da. Ardından Marmara üzerinde havada yarım saat bekliyoruz. Ve en sonunda taksi yolunda bir onbeş dakika daha rötar çakıyoruz. Uçağın içindeki isyan doruk noktasında nerdeyse kaptanı linç edip kendileri alacaklar kumandayı ellerine. Arkamdaki iki iş adami kılıklı yolcu sürekli kokpite doğru hamle yapıyorlar. Biri diğerine kaptan özellikle geciktiriyor bizi bak Pegasus nasıl kalktı indi Sabiha’ya nidalarıyla hop oturup hop kalkıyor. İşte kültür bu...Boğaz gişelerinde aynı gişe geçişine birbirine yol vermemek adına sıkışan araçlar, beklediği kuyrukta sürekli önündeki ve arkasındakiyle kuyruk kavgasına giren insanlarımız ABD veya Avrupada’ki pasaport kuyruğuna geldimi kuzu gibi sırasını bekler. Rötarada katlanır bir kerede bunun konusunu etmez.
Geçen geldiğim New York seferinde de aynı hadise. Dünyanın belkide en rötarlı havaalanları New York’daki JFK, Newark ve LaGuardia’dır. 45 dakika ile kurtulursan kurban kesilen cinsten hava lımanları bunlar. Amerikan hava trafiğini sürekli felç ederler ve ülkedeki her üç rotardan biri bu meydanlardaki gecikmelerin eseridir. Ama gelin görünki kimse ağzını açıpda ne pilota ne kabin memuruna bağırıp çağırır veya havayoluna verip veriştirir.
Bizde ise havayolu ve kaptan zaten kalıtsal suçludur. Kabin memurları fırça atma konusunda kendini geliştirmek isteyenlerin deneme tahtasıdır. Gazetecilerde ülke kültürünün medya koludur. Halkı eğitmek yerine galeyana getirmeye bayılırlar.
Bir uçağın zamanında kalkması için süreçteki değişkenlerin hiç birine aldırmazlar. Meteorolojik şartlar anormalleşmiş, uçak arıza yapmış, yolcu geç gelmiş, güvenlik kuyrukları uzamış, uçak bir önceki havaalanında bir sebepten rötara girmiş ve gecikmiş, ikram geç yüklenmiş, yakıt geç gelmiş, bagaj geç yüklenmiş, kargo gecikmiş, gidilecek meydanda şartlar müsait değilmiş… Tüm bunlar havacılık yaşamının birer parçası olmasına rağmen biz yinede bir günah keçisi aramaya devam eder ve en yakınımızda veya ilk gördüğümüz şirket yetkilisine başlarız vurmaya. Sürekli uçuş emniyeti diye söylemler atarız ama meteorolojik minimaların altında cengavercene bizi indiren kaptanı kahraman ilan eder, pas geçip yedek meydana ineni tu kaka yaparız. Mesaisi geçti diye otele gitmek isteyen ekipleri vatan haini ilan ederiz. Kaldırabileceği trafiğin iki katına hizmet veren hava limanı müdürlerini suçlarız sanki o insanlar havalimanı yatırımlarına karar veriyorlarmış gibi. Kulede tuvalete gidecek vakti olmayan kontrolörleri suçlarız işlerini iyi yapmıyorlar diye. Sonrada televizyonlarda havacılık programları yayınlayıp bunları paparazzi programlarına çeviririz halkı eğiteceğimize.
Bence havacılıkta ülkemizdeki yolcu ve basın kültürünü değiştirmek için Sayın Cumhurbaşkanımıza sunulan DDK raporuna kültürel havacılık eğitiminide eklemeliyiz. Bir uçak nasıl uçar, hangi şartlarda rötar oluşur, yolcunun-şirketin-devletin sorumlulukları nelerdir, bunlari anlatmalıyız halkımıza ve basınımıza.
İstanbul’da sabah ve akşam iş saatlerinde nasılki trafik çilesi varsa aynı saatlerde havalimanlarında ve gökyüzünde de aynı çilenin yaşanmakta olduğunu yolcunun kafasına işlemeliyiz. Rötar olduğunda bundan en çok şirketlerin kaybı olduğunu, en çok uçus ve yer ekiplerinin mağdur olduğunu, en çok havalimanı işleticisinin finansal ve yönetimsel canı yandığını ve tüm havacılık çalışanlarının canla başla bu gecikmleri önlemek için özveriyle çalıştığını anlatmalıyız. Tabiki bunlara kapasite arttırımı ve yeni yatırım kararlarına bu operasyonel personelce değil devlet büyüklerince karar verildiğinide ilave etmeliyiz.
Bitirmeden önce son olarakda çok üzüldüğüm bir konuya deginmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta THY Uçuş Akademisi öğretmen pilotlarindan Mustafa Koç Hocayı kaybettik. Nasıl üzüldüğümü anlatamam. Gecen sene geldigimde beni arayıp hocam izindeyim bu senede görüşemedik insallah seneye demişti. Bu sene ucaktan indigimde o gun vefat ettiğini öğrenince yıkıldım resmen. Mustafa Hoca adam gibi adamlardan biriydi. Anadolu Üniversitesinde birlikte görev yaptığimız yıllar boyunca havacılığa ve uçmaya olan tutkusu, öğrencilerine olan sevgisi ve dört dorlük görev adamlığıyla benim en sevdiğim insanlardan biri olmuştur. Kendisine Allah’tan rahmet ve yakınlarınada başsağlığı ve sabır diliyorum. Iyiki seni tanımışim hocam.
Hepinize iyi haftalar diliyorum.
Doç. Dr. Korhan Oyman
College of Aeronautics
Florida Institute of Technology
Facebook Yorum