Türk Hava Yolları'nın 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren pazar mesailerini tek taraflı olarak kaldırmasına karşı Hava İş Sendikası avukatları tarafından açılan davanın ilk ayağının kazananı çalışanlar oldu.
THY'nin Çağlayan'da görülen davadaki karara itiraz etmesi olası olduğu için, ikinci ayağındaki nihai karardan önce kesin bir hak kazanımı diyemeyiz. Üst mahkemeden nihai karar gelene dek çalışanların geriye dönük ve karar sonrası haklarını alabilmeleri için, biraz daha beklemeleri gerekecek. Ama bu aşamada bile THY avukatlarının direncine rağmen, mahkemeyi ikna ederek hukuk savaşının ilk ayağını kazanan sendika avukatlarını kutlamak gerekir.
Burada bir parantez açmak istiyorum. Pazar mesaisini küçümsememek gerekir. Bir anda THY'nin kasasından geriye dönük ve bundan sonrası için milyonlarca lira para çıkacağı için THY'nin hukuki süreçte elinden geleni yapmış olması normal. Bu açıdan, THY'nin mahkeme sürecinde her türlü argümanı kullanarak kararın karşısında direnmesini anlamlandırabiliyorum. Ancak aklımın ermediği bir başka nokta var.
Bugünlerde prim konusunda herkesin ciddi bir beklentisi varken en az prim kadar para alabilecekleri bir konuda THY çalışanları neden sus pus... Sadece maddi olarak ciddi para alacakları bir davadan çok, hak gaspının önüne set çekme anlamına da gelecek olan bu dava sürecini neden takip etmediler, neden destek vermediler? Bunu bir türlü anlayamıyorum...
Açıkçası, hak kaybının yasal süreç devam ederken kamuoyu oluşturulması ve mahkeme üzerinde baskı kurulması için hem meslek örgütlerinin hem de mesleği icra edenlerin davaya karşı tek vücut olmalarını beklerdim... ABD'de ve Avrupa'da birçok havayolunda bu tarz konularda çalışanlar hukuk savaşının en ön saflarında yer alırken Türkiye'de fişlenme veya işinden olma korkusuyla, sinmiş ve korkutulmuş bir görüntü çizen çalışanların verilecek her karara boyun eğecek duruma gelmesi korkutucu... Bugün belki yasal yollardan bu hak geri alınabilecek ancak birlikte olabilme ve dayanışma zayıfladıkça belki gelecekte başka haklar kaybedilecek. THY çalışanları bugüne kadar maddi olarak haklarını bir şekilde geri alabildi ancak hak savunmayı, karşı koymayı, direnmeyi çoktan unuttu... En kötüsü de bu...
Son dönemde aklıma takılan bir konu var.
Türk Hava Yolları hepimizin gözbebeği... Bayrak taşıyıcımız, milli gururumuz. Zaman zaman yönetim yanlışlarını eleştirsek de tekerinin önüne taş değmesini istemeyiz. Diğer şirketler de aslında öyle. Hepsinin gövdesinde Türk bayrağı var. Hepsi birer bayrak taşıyıcı...Hepsi bu ülkeye döviz getiriyor, katma değer sağlıyor. Ama THY'nin her Türk vatandaşının gönlünde yeri farklı. Dünyanın herhangi bir ülkesinde ay yıldızlı bir THY uçağı gördüğünde herkesin hemen hemen aynı heyecanı hissettiğini, eşini, dostunu, arkadaşını görmüş kadar mutlu olduğunu sanıyorum. THY'yi korumak, kollamak, yeri geldiğinde yapıcı eleştirilerle yanlış giden şeylere müdahale etmek bizlerin görevi.
Peki ya THY yöneticileri ne düşünüyor?
Gerçekten merak ediyorum.
Onlar da bizlerle aynı hassasiyetteler mi?
Mesela herkese eşit mesafedeler mi?
Hakkaniyetliler mi?
Neye göre dost, düşman belirliyorlar?
Kriterleri ne?
Siyaset üstü bir kurumda siyasi perspektifle mi olaylara ya da kişilere bakılıyor?
Facebook Yorum