Uzun aradan sonra tekrar Melbourne’dan merhaba. Yazıların aralığı çok oldu ancak işler nasıl yoğun anlatamam. Bir de 47 yaşında ilk kez 30 senelik krediyle bir ev sahibi olunca çocuklar gibi coşmaktan ne yazı kaldı aklımda ne de başka birşey. Herneyse iki haftadır yazacağım yazımı kısmetse bu akşam geç vakitte olsa bitiriyorum.
İnsan hayatında bazı anılar vardırki özel önem taşır ve aklınıza geldikçe yüzünüze hafif bir gülümseme içinizede koca bir mutluluk dolar. İşte o anılar gibi belleğimde yerleşecek bir geceyi yaşadım bir kaç hafta önce. Sevgili dostum Ali Kıdık ve yardımcısı Mehmet Amerika seyahatlerinde Melbourne’de bir kaç günlüğüne uğradılar.
Buralarda tabi insan memleketlisini gördüğünde seviniyor, hem memleketli hemde havacı gördüğünde çok seviniyor ama hem memleketli, hem havacı hem de en iyi dostlarından birini görünce içi içine sığmıyor inanın. Buralarda insan uzun yıllar yaşayınca Türkçe muhabbetin, Türkçe konuşmanın, Türk sofrasını dostlarla paylaşmanın zevkini özlüyor.
İşte sevgili dostlarım Ali’yle Mehmet’i evimde ağırladığım gece de bu özlemlerin tıka basa giderildiği o özel gecelerden biri oldu.
Önce hanım gecenin altyapısını mükemmel hazırladı. Anne Türk baba Amerikalı ve bu yaban ellerde doğup büyümüş olmasına rağmen memleket mutfağına, diline, kültürüne olan bağlılığını bir kere daha o gece ispatladı. Derler ya Çerkez gelinleri gibi tam bir ziyafet çekti bize. Oğlan ise her zamanki gibi TV’nin önünde X-Box bağlı, kulağında kulaklıklar, elinde remote control hababam ucube canavarlar ve yaratıkları öldürüp duruyor ekranda. Zamane çocukları ne yaparsınız. Onlarda haklı bizim gibi günde 5-6 saat yayın yapan siyah beyaz TRT-1 izleyerek, sokakta top oynayarak, çitlembik ağaçlarına tırmanarak yetişmiyorlar ki. Ellerinde cep telefonu hemde takla atan cinsinden, laptop çantada, TV’ye bağlı Playstation ve X-Box odada , acayip kıçtan düşen short tipi bir giyim. Ne diyeyim…
Herneyse, dediğim gibi gece hanımın sofrası ve Ali’lerin gelişiyle başlıyor. Bu arada Akşam Gazetesi’nde havacılık köşesi yazan, bir zamanlar Sabiha Gökçen’de birlikte çalıştığım sevgili kardeşim Tolga Turgut’ta bir süredir Melbourne’de yaşıyor. Hadi ona da bir telefon ediyoruz, kalkıp geliyor ve bize katılıyor. Yani Ali, Mehmet, ben ve Tolga havacılık karesini kurduk o gece. Eh hanım da servisi ve menüyü resmen Feriye Lokantası kalitesinde tutuyor muhabbet başladı havacılık ve Türkiye geyiğine dönmeye.
Eh Türk olduğumuz nereden belli olacak başlangıç hep aynı; önce ciddi muhabbet ve konular güncel havacılık haberleri. Tabii ki tonla eleştiri. Bizim genimizde var herşeyi ben bilirim kompleksi. Bir Ali alıyor lafı, bir Tolga, bir ben, Mehmet’te bir yandan fotoğraflıyor bu süper geceyi diğer yandan da herhalde içinden “ulan bu dinazorlar ne zaman susucak” falan diyor. Eleştirmediğimiz konu, havacılık zat-ı muhteremi veya şirketi kalmıyor. Eh tabii ki bayıyor kısa sürede bu muhabbet. Yemekte bitiyor, en azından doyuyoruz. Çay ve tatlılar geliyor. Tatlının ve kakaonun içindeki mutluluk iksirindenmidir nedir başlıyoruz eskilerden tatlı anılardan anlatmaya. Safi Ergin’li ve Özcan Toplar’lı İstanbul Havayolları’ndan, Cankut Bagana’lı ve Şahabettin Bollukçu’lu Onur Air’e, batan Toros, Birgen, Alfa, Anatolia’ya, eski dışhatlardaki muhabbetlere, 1980’lerdeki öğrencilik yıllarımızdaki duty free anılarımıza kadar nelerden bahsetmiyoruz ki.
Tatlılar, çay ve kahveyle desteklendikçe alınan alkolün etkisi kafeinle yıkanıyor ve uykular da açılıyor tabiki. İşte o noktada da başlıyoruz tam havacılık geyiğine. Belden aşağı, belden yukarı komik anılar sarıyor muhabbetimizi. Eskiden böyle muhabbetler, havacıların mekânları Yeşilyurt’ta Beton Salih’de, Yeşilkoy’de Avcılar Lokali’nde, hesabın adam başı 200 TL olmadan önceki tabildot yemekler zamanından Balıkçı Hasan’da veya Bulgar’ın Tavernasında olurdu. Yani kalite aynen o... Bu arada Mehmet’te bir yandan gençliğine sevinirken diğer yandan da “ulan niye geç doğmuşum da kaçırmışım bu güzel günleri” hüznünde. Ali’ciğim tabii ki çoşmuş durumda ve etekte ne varsa döküp duruyor. Hatta o geceyi takip eden gecelerden birinde Starbucks’ta geç vakit kahve muhabbetinde daha da eskilere gidiyor ve ilk televizyonculuğa başladığı yıllarda kimlerle çalıştığını açıklıyor ki, yazsam emin olun tuvaletlerde sıralar oluşur altına işeyenlerden.
Fazla uzatmayalım, bizim geyik akşam 19:00’da başlıyor ve sabaha karşı 02:00’da bitiyor. Şöyle bir ayrılmadan bakıyoruz herkesi her kurumu ve herşeyi konuşmuşmuyuk diye. Türkiye’den gelen son AirportHaber bilgilerine göre ülkede kulakları çınlamayan bir tek havacı kalmamış. Hedefimize ulaşmış olmanın gururu ve Türk havacılığına o gece yaptığımız katkı naraları eşliğinde geceyi bitiriyoruz.
Giresun’un en has adamı, gerçek dostlarım Ali’cuğum ve Memo’yu ve de kardeşim TT’yi (Tolga Turgut) hanımla uğurluyoruz. Hanım evi topluyor bende son bir keyif çayı içiyorum dostlarımın ardından. Yatağa giripte gözlerimi kapadığımda bu güzel gece için dostlarıma, bana havacılık aşkını aşıladığı için rahmetli babama, ne kadar sorunlu olsa da bizlerin böyle yetişmesine altyapı hazırlamış güzel ülkeme, yirmi senedir her daim yanımda ve beni tamamlayan eşimle oğluma ve bana tüm bu güzellikleri bağışladığı ve her zaman beni gözettiği için Tanrıma teşekkür ediyorum.
İşte havacılık geyiği o unutulmaz gecelerden biriydi. Hani her zaman hatırlayıpta içinizi dolu dolu bir mutluluk ve coşku kaplayan gecelerden…
Doç. Dr. Korhan Oyman
Collge of Aeronautics
Florida Institute of Technology
Facebook Yorum