01 Mayıs 2011, Pazar 16:41:01

ORADA NELER YAŞADI?

NASA'nın önemli astronotlarından komutan Richard Richards, yaptığı 4 uzay yolculuğu sırasında başına gelenleri ve spordan müziğe uzay mekiğinde günlük yaşamı anlattı.
Astronot Richard N. Richards 1989, 1990, 1992 ve 1994 yıllarında Discovery ve Columbia uzay mekikleriyle dört uzay uçuşu yaptı. Uzayda toplam 33 gün 21 saat 32 dakika 15 saniye kaldı. Pilot ve komutan olarak katıldığı bu uçuşlarda dünya yörüngesine düşük yerçekimi laboratuvarının yerleştirilmesi, astronotların uzay aracından bağımsız hareket etme olanağı sağlayan ‘sırta takılan roket’ gibi önemli araçların denemelerinin gerçekleştirildiği görevlerde yer aldı. Richards, dünyada öğrencileri uzay bilimleri ve teknolojileri alanında bilgilendirmek amacıyla kurulan dört merkezden biri olan İzmir Uzay Kampı’na yaptığı ziyarette çeşitli ülkelerden gelen 73 öğrenciye deneyimlerini aktardı:

Uzay yolculuğunun en güzel bölümü süzülmek ve yerçekimi olmayan uzay kabini içinde uçmaktı. Bu hem çok zevkli, hem de oldukça kolaydı. NASA’nın bizim için geliştirdiği çeşitli egzersiz cihazlarını kullanarak kardiovasküler egzersizler yaptık. Koşu bandı ve kürek çekme aletleri en popüler olanlarıydı.

Uzay gemisinde tuvalet kullanımı biraz sıkıntılı. Tuvalette dünyadaki yer çekimi kuvvetinin yerine geçen bir vakumlama sistemi var. Orada bir hedefiniz var ve onu mutlaka tutturmanız lazım. Eğer hedefi tutturamazsanız ortaya çıkan sonuçlardan ve sonrasındaki temizlikten siz sorumlusunuz. Ama kadınların tuvalet ihtiyaçlarını gidermelerinin daha zor olduğunu söylemeliyim.

Uzay gemisindeyken de dünyada olup bitenlerden haberdar oluyorsunuz. NASA size dünyayla ilgili sürekli bilgi aktarıyor. Mesela uzay gemisindeki astronotlar ikiz kulelere saldırıları bizim gibi anında izlediler, hissetttiler.

Uzaya giderken yanıma aile resimlerimi, yakın arkadaşlarıma ait bazı küçük kişisel eşyaları ve karımın yaptığı birkaç kavanoz çilek reçelini aldım. NASA reçelin iyi şekilde muhafaza edildiğinden emin olmak için kavanozları testlerden geçirdi ve olası bir kırılmayı önlemek için kavanozların etrafını bantlarla sardı. Bizde uçuşa doğum günü gibi özel kutlamalar için alkol getirilmez. Ancak Ruslarla iş yapmanın, işbirliği yapmanın bu konuda bazı avantajları olduğu söyleniyor.

Uzay aracında tabii ki müzik dinliyordum. Müziğe çok meraklıyım, 20 bin plağım var. Keşke iPad’imi, iPhone’umu alıp dinleyebilseydim. Ancak uzay aracının komutanı olduğum için haftada yalnızca 1 saat müzik dinleyebilecek zamanım vardı. Uzay aracında uykudan uyanmak için favori şarkım Christopher Cross’tan ‘Sailing’di. Astronotlar iniş ve kalkışta basınca dayanıklı özel elbiseler giyerler. Kalkıştan sonra astronotlar NASA’nın yanmazlıkla ilgili kriterlerini karşılayan herhangi bir elbise giyebilirler. Bu dolaplarından alıp getirdikleri Dockers pantolon da olabilir, ulusal giysileri de. Nitekim bir Japon astronotun ulusal giysisini uzay aracına getirmesine izin verilmişti.

İki haftalık yolculukta duş alamıyorduk. Kendimizi, hastanelerde uzun süre yatan ve yıkanması yasak hastalar nasıl temizlenirse öyle temizliyorduk. Ancak seyahatin sonuna doğru kendimizi pek temiz hissetmesek de yanınızdaki arkadaşınız ne kadar pis olduğunuzu söylemedikçe bir sorun yoktu. Uzay aracında giysiler o kadar kirleniyor ki uçuş sonrası insanlar bizi pis görmesin diye üstümüzü değişir, herkesin astronot giysisi zannettiği portakal renkli elbiseleri giyerdik. Ardından da hemen gidip duş alırdık. Uzay yolculuğunu 14 günlük bir kamp gibi düşünün. Ben Columbia ile en uzun uzay mekiği uçuşu olan STS-50’ye katıldım. Tam iki hafta kaldık mekikte.

Dünyaya ayak bastıktan sonra kendinizi tabii daha iyi hissediyorsunuz. Tekrar çiçeklerin kokusunu alabiliyorsunuz, yüzünüze çarpan rüzgârı hissedebiliyorsunuz. Bunlar da sizi mutlu ediyor. Uzayda en çok ailemi özlemiştim. Endişeli ama aynı zamanda hayallerimi gerçekleştirdiğim için çok gururluydular. Uzay gemisindeki yerçekimsiz ortama uyum sağlamak bizim için birkaç gün alıyor. Dünyaya dönüşte ise uyum süreci daha kısa oluyor. Uzay mekiğinden inip yürüyen astronotlara TV’de dikkatlice baktığınızda ayaklarını yanlara doğru açıp dengelerini yitirmeden yürümeye çalıştıklarını görürsünüz. Çünkü tam koordinasyonu sağlamada zorluk çekerler. Yerçekimine uyumları yüzde 80’dir. Sonraki gün yüzde 99, daha sonraki gün de yüzde 100 olur.

Uzaya gidip döndükten sonra dini inançlarımda çok büyük bir değişim olmadı. Ancak dünyaya ve dünyada yaşayanlara karşı bakışım değişti. Uzay aracı dünyanın çevresini dolaşır ve ülkelerin üzerinden geçerken bakıyorsunuz, her yer simsiyah. Göz alabildiğine bir karanlık var. Yaşam yok. Ay’a bakıyorum ölü bir gezegen, tek bir canlı yok. Uzayda gözümle görebildiğim yerler içinde yaşam olan tek yerin dünya olması beni dünyaya daha çok bağladı. Dönüşte daha çok seyahat etmeye başladım. Dünyayı bir anlamda çok büyük bir uzay aracı gibi düşünebiliriz. O aracın içinde uzayda yolculuk eden insanlarız. Uzay aracımızı nasıl koruyorsak, dünyamızı da öyle korumalıyız. Yaptığım uzay yolculukları beni Tanrı’ya değil, yarattıklarına yaklaştırdı.

Hiçbir astronot, soranlara bugünkü ya da geçmişteki mesleğinin astronotluk olduğunu söylemez. Mesela bir uçak yolculuğunda yanımdaki yolcunun mesleğimle ilgili sorusuna vereceğim astronot cevabının, yolculuğun gelecek üç saatlik bölümünü çok ıstıraplı hale getireceğini bilirim. Tekrar uzaya gitmeyi kesinlikle isterdim, fakat sürem doldu. Diğerlerinin de bu tecrübeyi yaşaması gerekir. Son uçuşumdan sonra beni başka göreve atamamalarını söylemek gerçekten zor oldu. Ancak dünyanın en iyi işinde çalışıyor bile olsanız, bazen yeni tecrübelerle karşılaşmak ve yeni deneyimler kazanmak için değişiklikleri kabul etmek gerekir.

Mars’a gidecek ‘gönüllü şehitler’ aranıyor!
Britanya Kraliyet astronomu Lord Rees, kızıl gezegeni ziyaret edecek ‘maceracı ruhlar’ arıyor. Lord Rees’a göre Mars’a gidecek ilk astronotların bu “tek yönlü uçuşun” sonunda uzayda ölebileceklerini bilmeleri gerekiyor. Rees, dönüş yolculuğunun çok yüksek maliyet ve ileri teknoloji gerektirdiğini, bu yüzden ilk yolculuğun tek yönlü olacağını iddia ediyor. Dahası, bu kaderi paylaşmak isteyen birçok gönüllü çıkacağına inanıyor. Rees’e göre, “Birçok kişi, geri dönüşü olmayan bu muhteşem tarihi yolculuğa çıkabilmek için kendini feda edebilir.”

Rees’e tepkiler
Rees’in yorumları ileri gelen astronomlar ve uzay bilimcilerin tepkisini çekti. ABD Başkanı Barack Obama, geçen sene NASA’nın Ay’a tekrar insan gönderme planlarını, tehlikeli ve yüksek maliyetli olacağı gerekçesiyle iptal etmişti. Avrupa Uzay Ajansı da yeryüzünün 322 kilometre yörüngesinde bulunan Uluslararası Uzay Ajansı’nın uzaya insan gönderme planlarını sınırlamıştı. Rees ise en büyük potansiyelin robotik araştırmalarda olduğuna, ancak insanların da Ay’a ve Mars’a üs kurmaları gerektiğine inanıyor.

Prospect Dergisi’nin mayıs sayısındaki yazısında Rees, Christopher Columbus, Martin Frobisher ve Kaptan James Cook gibi büyük kâşiflere özenen maceracı bir ruh aradığını belirtiyor: “ Yolculuğun kazancı, yeni dünyalara açılmak. Ama aynı ‘yeni dünyayı’ keşfeden Avrupalılar gibi, en azimli önderlerin geri dönüş olmayabileceğini kabul etmeleri gerekiyor.”

Zor bir ölüm

“Uzay merkezleri ‘güvenlik saplantısı’ içinde, ama yüksek risk kabul edilir ve geri dönüş fikrinden vazgeçilirse araştırma bütçesi yüzde 80 düşer” diyen Arizona Eyalet Üniversitesi fizik profesörü Paul Davies, Rees’i destekliyor. Davies, araştırmaların görüntü hakkının satılması ve Mars’ın bazı bölümlerinin zengin yatırımcılara açılmasıyla projeden maddi kazanç sağlanabileceği görüşünde.

Gönüllüler bulmayı “işin en kolay kısmı” şeklinde yorumlayan Davies, astronotlar için sağlık sorunlarıyla karşılaşma ve hızlı yaşlanmayı göze alma kararının zor olacağını düşünüyor. Davies, gönüllülerin ‘ölüm şeklinin tartışma yaratacağını’ vurgularken, “Bunu, korkunç bir intihar hapı gibi düşünmek kaçınılmaz. Fakat yeni bir toplum keşfetmek isteyen bir grup insana yüzeysel, dünyevi kurallar ve protokoller uygulamak gülünç olur” diyor.
ORADA NELER YAŞADI?

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000