“Ne zaman buluşacağız?”
“Akşam”
“Kaç kişiyiz?”
“8… Yemek yiyip sohbet edeceğiz… Kadın kadına…”
“Kendimizi konuşacağız
yani…”
“Aynen öyle… Saat 8’de, 8 kadın Çırağan Sarayı’nda. Geç kalmayın.”
“Harika… Orada olacağım.”
Arka arkaya 8 telefon…
Önce kimi aradım hatırlamıyorum… Ama bildiğim bir şey var ki bu kadınların her biri birçok erkeğin bile gıpta ettiği bir hayata ve kariyere sahip… Ve hepsi gerçekten güçlü…
Hepsi de alanında tek
Saray’ın merdivenlerinde önce İşkadını Özen Demircioğlu göründü… Ardından Türkiye’nin ilk kadın havayolu yer işletme başkanı Gamze Demirbilek… Sonra CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ve tiyatronun duayen ismi Ayla Algan geldi… Dünyanın tek kadın futbol maç yönetmeni ve Türkiye’nin ilk kadın Genel Yayın Yönetmeni Şule Bekrioğlu ise “Yetiştim nihayet” diyerek girdi içeriye…
Türkiye’nin en güzel sesli kadını Sertab Erener, Aras Holding Yönetim Kurulu Başkanı Evrim Aras, Avrupa Birliği ile yaptığı bireysel çalışmalarla adını duyuran Filiz Ayseli de gelince kadro tamamlanmış oldu…
Kimi dersini yarıda kesti, kimi de toplantısını… Ama herkes oradaydı işte…
Kaftan Salonu önce topuk sesleri ile sonra şen seslerle inledi… Havaya mis gibi parfüm kokuları sindi…
Hepsi alanında tek, hepsi özel kadınlar… Ama bu masada statü ve kariyerleri ile değil kadın olarak varlar…
Hepsinin kendine has hikayesi var elbette… Ve tabii ki önümüzdeki günlerde size hepsiyle ilgili özel notlar aktaracağım…
Ama bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü… Ve bugün bu masadaki 8 isim yalnızca kadını, kadın olmayı konuşmak için bir araya geldi…
Şiddeti nasıl önleriz?
Kadın söz konusu olunca nedense hep ezbere konuşuruz değil mi? Acılar bile daha biz yaşamadan öğretilir bize… Kanıksarız, olmadı ezberleriz…
Peki gerçekten böyle mi?
Yani kadın olmak acıyı ya da şiddeti yaşamaya mahkum olmak demek mi?
Peki son 10 senede yüzde 1400 artan kadına yönelik şiddeti nasıl önleriz?
İşte Türkiye’nin başarılı 8 kadını ve anlattıkları…
Sorun nerede ya da kimde?
Sertab Erener: Evrensel bir sorun bu… Kadınlar meseleyi daha kurallar silsilesi yazılırken kaybetmişler… Çünkü bu kuralları erkekler yazmış…
Ve erkek sonunda kendi yazdığı kurallardan da güç alarak yönünü oğluna çevirmiş…
Şule Bekrioğlu: Sorun kadında… Çünkü kadın kendi ya da kendi cinsi için mücadele etmiyor… Hatta bazen karşısındakini bile şiddete kadın yönlendiriyor…
Bilinçsiz kadın, haklarına sahip çıkamadığı gibi kendini de dövdürüyor…
Kadın maaşını alıyor, akşama geliyor parayı kocasının eline bir bir sayıyor…
Koca da annesinden harçlık almış çocuk gibi parayı alıp arkadaşlarıyla içmeye gidiyor…
20 yıldır birçok kadın kuruluşunda gönüllü çalışan ve kadınların ekonomik özgürlüklerine kavuşmaları için micro krediye destek veren Özen Demircioğlu olaya farklı bakıyor.
Bu işin temelinde anne eğitimi var… Anneler daha çocukluk döneminde evlatlarını ayırt ediyorlar… Kız çocuklarına “hayır” derken erkek çocuklarına taviz veriyorlar… Erkekleri ayrıcalıkları olduğuna inandırarak büyütüyorlar…
Ayla Algan: Baba faktörünü unutmayalım… Çocuk 12 yaşına kadar tercihlerini yapar… Dayak atan bir babayla büyüyen çocuğun bilinçaltı bu şiddete aşina oluyor ve ileride de bunu uygulamakta sakınca görmüyor…
Şafak Pavey: Japonya’da 1888’de kadınlar yüzde 100 okuma yazma bilirken 2013 yılı Türkiyesi’nde biz hâlâ kız çocuklarını okula gönderme kampanyası yapıyoruz… İmparatorluktan gelen iki ülke… Kadına iki farklı bakış…
Yani eğitimli kadınlar acı çekmiyor ya da şiddet görmüyor öyle mi?
Burada Filiz Ayseli giriyor devreye… Türkiye ve Avrupa’da AB ile birçok ortak çalışmayı yürüten Ayseli insani eğitimlerde bire bir tanık olduğu tecrübelerini paylaşıyor…
Filiz Ayseli: Gecekondularda ve kırsalda çok ciddi bir sorun var ama kadının kariyeri artıkça aile içi şiddet çok daha fazla artıyor… Ve bu konumda, bu durumla yaşayan kadının durumu çok daha kötü… Çünkü gecekonduda yaşayan kadın bir şekilde bağırarak sesini duyurabiliyor. Ama eğitimli ve kariyerli kadın bu şiddeti ifade edemiyor…
Ayla Algan: Ben öyle bir profesör biliyorum… Şiddet görüyor ve söyleyemiyor…
Neden?
Ayla Algan: Çünkü kadın itibarını kaybetmekten endişe ediyor… Üniversitede öğretim üyesi olan ve şiddet gören bir kadın yaşadıklarını söyleyemiyor… Kadın bunu ifade etse ertesi gün okula geldiğinde yaşayacaklarından daha çok korkuyor… İtibarım sarsılır öğrencilerim sözümü dinlemez diyor… Yani konu komşu ne der durumunun farklı bir versiyonu…
O zaman kadınlar için başka şiddet türleri de söz konusu?
Özen Demircioğlu: Aslında çok ciddi hem duygusal hem ekonomik şiddet var. Eğitimli kadınların yüzde 90’ı şiddet görüyor… Bu kadınlar ekonomik ve duygusal şiddete maruz kalıyorlar… Güçlü kadınlar güçsüz olanlara sahip çıkmalı…
Filiz Ayseli: Türkiye’de büyük bir çoğunluğun çevresinden belki kendisinden bile gizlediği bir şiddet deneyimi var.
Şiddetin gösterilme biçimleri birbirinden farklı. Fiziksel ve ruhsal olarak şiddet uygulayabilirsiniz. Ekonomik şiddet unsurlarını kullanarak yoksunlukla da kişilere şiddet uygulayabilirsiniz. Bu noktada Türkiye’nin her ilinde farklı bir şiddet unsuru görebiliriz.
Gamze Demirbilek ise olaya daha güncel yaklaşıyor…
Sadece birbirini tanıyan insanlar mı şiddet uyguluyor?.. İnsanların kadına genel olarak bir önyargısı var… En güncel örnek trafik… Kadının araç kullandığını gören erkek sürücünün hareketleri bir anda değişiyor… Sanki adam hayata olan bütün öfkesini sizden çıkarmak istiyor… Hepimiz bunu yaşamışızdır…
Evrim Aras: Şiddete nasıl baktığınıza da bağlı tabii… Olaylara biraz dışarıdan bakarsanız anlıyorsunuz… Aslında en büyük şiddet insanın kendisine yaptığı şiddet… Sigara içmek de bir nevi insanın kendine zarar verme eğilimi değil mi? Demek ki bu da bir şiddet…
Söz ekonomik özgürlüğe geliyor. İstihdamda durum ne?
Filiz Ayseli: Türkiye’deki kadın istihdam oranlarını AB ülkeleri ile karşılaştırdığınızda sonuç vahim… En kötü ülkelerden biriyiz… Kadınların yer aldıkları alanlara baktığımız da gün geçtikçe artmasına rağmen, sonuçlar hâlâ yetersiz. Kendimizi avuttuğumuz ve başarı saydığımız oranlar, diğer ülkelere göre utanç verici düzeyde…
İstihdam çalışmaları yapılmıyor mu?
Filiz Ayseli: Yapılıyor… Kadınların istihdam alanları tarım ve hizmet sektörü…
Tarıma dayalı istihdamda da kayıt dışı ile karşılaşıyorsunuz…
Hizmet sektöründe ise ancak ara eleman olarak yer bulabiliyorsunuz… Çok nitelikli işlerde ise hâlâ bir kadınla karşılaşmanız çok zor…
Kaç tane kadın rektör var… Ya da kaç tane kadın belediye başkanı sayabilirsiniz ki… Peki kaç kadın milletvekili var…
Şafak Pavey: Valiyi saymayı unuttunuz… Kaç kadın vali var Türkiye’de… Siz devletin kurumlarında kadını yaptığınız atamalarda yükseltmezseniz, kadın var diyebilir misiniz? Diyemezsiniz… Kadını yüksek kademeye atamazsanız kadın zaten yoktur…
Bu tamamen siyasi partiler üstü bir durum…
Peki ya istihdam sürekliliği…
Filiz Ayseli: Sağlanamıyor… Çünkü kadının doğurganlık görevi bir anda karşısına çıkıyor… Kadın kariyerine ara veriyor ve doğum yapıyor… Doğum iznini alan kadın sonrasında işine döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi olamıyor… Zaten birçoğu da geri dönemiyor… “Çocuk yap” deniyor yapıyorsun ama para yok…
Çocuk yardımı?
Filiz Ayseli: 27 lira… Yani kadının kariyeri ve doğum yapması için kolaylaştırıcı hiçbir destek yok aslında…
Oysa sürekli kıyas kabul ettiğimiz Avrupa ülkelerinde durum böyle değil. Danimarka, Hollanda gibi ülkelere baktığınızda bu rakamların ne kadar cezbedici olduğunu görüyorsunuz.
Galiba burada sorun boyut değiştiriyor?
Şafak Pavey: Aslında sorun en başında yanlış algılanıyor… Asıl hedefin yaşam şartlarının yükseltilmesi olması gerekirken nüfusun yükseltilmesi hedef alınıyor… Bakın günümüzde ne yazık ki sıkça karşılaştığımız işçi ölümleri bile kadını ve çocuğu ne kadar zora sokuyor…
Nasıl?
Şafak Pavey: 5-10 çocuklu ailelerin iş kazasına kurban giden babalarının arkalarında ne kadar acı bir tablo bıraktıklarının farkında mıyız?
Sadece ocak ayında ölen işçi sayısı 68… 2002 yılından 2012 yılına kadar 10 bin 500 işçi hayatını kaybetmiş… Savaşlardan, siyasi şiddetten daha çok insan kaybetmişiz…
Evet, bir hayat kayboluyor bu çok acı… Ama geride kalan kadının ve o kadar çocuğun yaşama niteliği çok daha önemli değil mi?
İnsan hayatından daha değerli bir şey yok…
Ama o hayatın ne kadar iyi ve nitelikli olduğu da çok daha önemli…
Sertab Erener: Olaylara bakış açısı tamamen toplumsal bence… Sanmayın ki yurt dışında ölümler, tecavüzler, çaresizlikler yok…
Şafak Pavey: Evet orada da şiddet ve tecavüz ciddi seviyede… Ama orada bireysel acılar çok önemli ve değerli.
Burada ise kadının bireysel acısı ve o şiddetten yaşadığı acı önemli değil…
Burada mahalledeki namus kavramı, Ayşe’nin, Fatma’nın yani kadının yaşadığı acıdan çok daha değerli.
Yemek boyunca kâh güldük, kâh ters düştük… Ne var ki sözün sonu çözüm konuşmaya gelince herkes aynı yere bakıyordu… Gördükleri şey insandı…
Sertab Erener: Bence tek çözüm yeniden birey olduğumuzu hatırlamak… Tüm hayat sorumluluğumuzun kendimizde olduğunu unutmamalıyız…
Onlar-bizler ayrımı oluşmaya başladı… Erkek, kadın dedikçe bu durum içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Kadını insan olarak ele alıp neye hakkı olduğu ve neye hakkı olmadığını anlatmak gerek…
Şafak Pavey: Bence kültür dönüşümü çok önemli… Sadece kanunları yaparak, kadına haklarını öğreterek, sadece kadını eğiterek olmaz bu iş…
Kültür dönüşümü de toplumun şiddet gören tarafını eğitip şiddeti uygulayanı bırakmakla olmaz…
Gerçeklerle yüzleşmeliyiz…
Cuma namazlarında kadına şiddet kınansın…
Evrim Aras: İnsanlara kendilerini sevmeyi öğretmeliyiz… Basma kalıp öğretilerden sıyrılıp kendilerinin ne kadar değerli olduklarını anlatmalıyız… Yapabileceklerini keşfettirmeliyiz… Herkes kendi yalanını yaşıyor… Bence asıl sorun şu; kendimizi ve birbirimizi sevmeyi unuttuk önce bunu çözmeliyiz…
Filiz Ayseli: Eğitimlerde “Değişmeye hazır mısınız?” diye soruyorum… Çünkü anlattıklarımız onların yeniden içlerine dönmelerini kendilerini yeniden keşfetmelerini sağlıyor. Bu da baştan başa bir değişim demek… Sokak değişimi kabul ederse başarı gelir.. Toplum gerçekten istemezse siz ona ne verirseniz verin o tekrar özüne dönecektir.
Şule Bekrioğlu: Çözüm mücadeleci olmaktan geçiyor… Birbirimize sahip çıkalım, önce biz yadırgamayı bir kenara bırakalım… Kadın önce kendini bilmeli… Ailesine güvendiği kadar kendine de güvenmeli…
Özen Demircioğlu: Çok doğru, bu kadınlarla buluşulmalı… Kadınlara haklarını ve yaşayabilecekleri nitelikli hayatı gerekirse tiyatrolarla anlatmalıyız…
Ayla Algan: Biz bu bilinçle yeni bir proje hazırlıyoruz… Yaşanmış gerçek bir hikayeden esinlendik…
Anadolu’da yaşayan kız çocuklarının ve kadınların yaşamak, okumak için verdikleri mücadeleyi anlatacağız…
Evdeki tek ayakkabı ile sırayla okula giden iki kardeşin öyküsü olacak… 12 yaşındaki kız çocuğunu evlendirmeleri, o sırada yapılan pazarlık ve daha birçok detayı senaryolaştırdık…
Herkes görsün ve anlasın…
Bu sırada masadaki tüm kadınların gözü bize servis yapan gencecik Seda’ya takıldı. CHP Milletvekili Şafak Pavey seslendi… “Peki Seda, sence şiddeti önlemek nasıl mümkün olur?” Henüz 20 yaşında Seda… Hem çalışıyor hem okuyor… İri iri açıp gözlerini konuşmaya başladı… Titreyen sesi ile son sözü o söyledi…
Ben kadına şiddeti önlemenin yalnızca kadını ya da erkeği eğitmekle mümkün olmadığını düşünüyorum… Kadına şiddet uygulayan erkek, çocuğuna şiddet uygulayan ise kadın… Bu demek oluyor ki şiddet, içsel bir güdü ve tedavisi zor bir hastalık…
Bu hastalıktan gerçekten kurtulmak için hep birlikte “insani” bir tedaviye ihtiyacımız var diye düşünüyorum…
(Sözcü)
Yorumlar