Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı, Sabah Gazetesi'nden Sonat Bahar ve Meltem Fıratlı'nın sorularını yanıtladı.
İlker Aycı'nın Sabah Gazetesi'ndeki söyleşisi;
2016 yılında yaşanan krizlerin ardından kısa sürede toplanıp 2017'yi yüksek bir kârla bitiren THY, 2018'in ilk üç ayında da tarihinin en başarılı dönemini geçirdi. Bu başarıda Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı İlker Aycı'nın payı büyük. O, dünyanın dört bir yanında bıkmadan usanmadan ülkemizin, yaşananların üstesinden nasıl birlik olarak geldiğini anlatıyor.
İlker Aycı Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı olarak göreve geleli üç yıl oldu. Bu yıllarda ülkeyle birlikte, THY de zorlu sınavlardan geçti. Ülkemizi derinden etkileyen, dünyadaki imajını sarsmaya yönelik iki büyük terör saldırısı, onun görev alanı Atatürk Havalimanı'nda meydana geldi. 28 Haziran'daki terör saldırısı ve 15 Temmuz darbe girişiminden söz ediyoruz...
Özetle Aycı, bir yöneticinin kariyerinde başına gelebilecek zorlu sınavlarla iki kez karşı karşıya kaldı. Ama o, tüm bu zaman zarfında, ekibiyle birlikte krizin üstesinden gelmeyi başardı, markasını parlatmaya devam etti. Dünyanın dört bir yanında adeta bir Evliya Çelebi gibi gezerek, ülkemizin dimdik ayakta olduğunu, THY markasının giderek büyümeye devam edeceğini anlattı. Ve tüm bu çabalarının sonuçlarını aldı. THY yılın ilk çeyreğinde tarihinde görülmemiş rekor bir yolcu sayısına imza attı.
Türkiye'nin dünyadaki en önemli markası, ülkemizin dünyaya açılan kapısı THY'nin başındaki İlker Aycı'yla üç yılı, yaşadıklarını ve hedeflerini konuşmak üzere THY Genel Müdürlüğü'ne yol aldık.
Hızlı düşünen, bir o kadar da hızlı davranan, enerjisi yüksek biri Aycı. Söyleşi sırasında anlattığı şeylerin heyecanıyla ayağa kalkıp adeta o anı yaşayan, gözlerinin içi parlayan biri. 50 bin kişinin çalıştığı THY'yi bir aile haline getirmeyi başarmış ve o ailenin parçası olmaktan da gurur duyuyor.
- Görev sürenizin üçüncü yılını doldurdunuz. Bu üç yıl epey zorlu ve mücadele doluydu. 28 Haziran Havalimanı saldırısı, 15 Temmuz darbe girişimi... Bir yönetici için çok zor sınavlar değil mi bunlar?
- Krizlerle büyümüş bir neslin evladıyım. Hepimiz öyle değil miyiz? Babam orta düzey bürokrattı, İETT'de çalışıyordu. Ailecek İETT kampındaydık. 12 Eylül'de babamı gelip Avcılar'daki kamptan aldılar. Bir hafta babamdan haber alamadık. Hepimiz korku dolu günler geçirdik. Ben bu Türkiye'den geliyorum. Krizleri görerek ve onların içinden geçerek, bir şekilde hayatta kalarak bu günlere geldim. Şu an beklenmeyeni bekleme çağındayız.
Eski bir sporcu olarak söylüyorum, sporcuların dünyasındaki gibi tavır alırsın. Rakibinle karşılaştığında rakibin ne kadar güçlü ve ne kadar istekli olursa olsun hiçbir zaman "Why me?" (Neden ben?) diye sormazsın. "Try me!" (Dene beni!) dersin. "Dene de gör bakalım"... Ekibinle birlikte o kararlılıkla, o inatla, o istekle, o toparlanma duygusuyla, o pozitiflikle işine sarılırsan, "Hadi arkadaşlar tutuyoruz işin ucundan" dediğinde onu yapacak insanlar etrafında oluyor.
- Siz 28 Haziran saldırısı sırasında neredeydiniz?
- Evdeydim. Haberi alır almaz havalimanına geldim. Kriz yönetmeye alışkın biriyim. O ya da bu şekilde bir saldırı olmasından hep endişe ediyordum. Yolda şu soruyu sordum kendime, "Bu saldırganlar ne istiyor bizden." Cevabı çok açıktı; bize hayat biçimlerimizi değiştirecek biçimde korku salmak, hayatımızı yavaşlatmak, hayat döngümüzü bozmak istiyorlar. Yani bizi durdurmak istiyorlardı. Bizim onlara cevabımız ne olmalı diye düşündüm yol boyunca... Sizden daha cesuruz, toparlanacak gücümüz var, hayat döngümüzü kıramazsınız, hayat biçimlerimizi değiştiremezsiniz, bizi korkutamazsınız mesajını vermeliydik. O cevabı vermenin yolu, havalimanını bir an önce güvenli hale getirip, operasyonu başlatıp, normale dönmekti, bunu başardık.
- Peki 15 Temmuz gecesinde ve sabahında neler yaşandı?
- O geceye dair her şeyi, gerçekleşen bazı operasyonları anlatamam şu an! Ama sabahında Devlet Konukevi'nde Cumhurbaşkanımızın etrafındaydık. Ve orada durumla ilgili değerlendirmeler yapıldı. Hemen arkadaşlarımla tüm birimleri tek tek dolaştım. Hepsine anlattım: "Arkadaşlar devletimizi, ülkemizi hainlere teslim etmedik. Ortada bir tehdit var ve bu tehdidi tam anlamıyla ortadan kaldırdığımızı söyleyemeyiz. Bu tehdit başka biçimlerde devam edecek. Yeni senaryolar, yeni hamleler gelecek. Hepinize söylüyorum, şimdi birlik zamanı. Şimdi işimizi yapma zamanı. O zaman hep birlikte işimizin başına, uçakları havalandırmaya, yolcularımızı uçurmaya..."
- THY dünyada kıskanılıyor mu? Geldiği nokta göze batıyor mu?
- Hem de çok. Çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bizlerin sorumluluğu ülkenin bu gurur markasının, bu bayrak taşıyıcı rolü olan şirketin sorumluluğu. Aramızda geçen her konuşmamızda arkadaşlarıma tekrar ediyorum. "Biz sadece yolcularımızı ve yüklerimizi taşımıyoruz.
Biz aynı zamanda bu ülkenin medeniyet iddiası ve medeniyet birikimini, medeniyet tasavvuru ve tahayyülünü de taşıyoruz." Ve insanlara bu medeniyetin nasıl bir medeniyet olduğu mesajını da götürüyoruz. Dolayısıyla taşıdığımız şey bu ülkenin bayrağı, bu ülkenin sancağı. Biz de büyük bir gururla, şerefle taşıyoruz. Başka medeniyetlerle, kültürle ülkemiz arasında köprü kuruyoruz. Köprüler kuruldukça ticari ilişkiler artıyor, turizm gelişiyor. Türkiye'nin o ülkelerdeki siyasi ve sosyal algısı değişiyor.
İLK HAFTAMDA UÇAK TEMİZLEDİM
- "Temizlik seviyesini yükseltelim" talimatıyla iş yürümez. Atandığımın ilk haftası beni çok kişi tanımıyordu. Hafif sakal bıraktım, tebdil-i kıyafet, yanıma göreve yeni gelen insan kaynaklarından sorumlu yardımcımı da alarak, temizlik personelinin mesaisine karışıp uçağa temizliğe girdik.
- Nasıl yani?
- Evet. Uçaklardaki temizliğin daha iyi olmasını istiyordum. O personelin nasıl bir hayat yaşadığını, gün geçirdiğini, temizlikle ilgili karşılaştıkları sorunları, onların o işi daha iyi yapabilmesi için nelere ihtiyaç duyulduğunu birebir görmek istiyordum. Çünkü bu tür durumlarda bu işi yöneten arkadaşlar size bir dünyayı anlatır, "Biz bezi şöyle tutarız, dezenfektasyonu şöyle yaparız, şu sürede biter iş." Gündelik pratikte, anlatılan mükemmellikteki teorinin yerinde akıp akmadığını görmek gerekir.
- Personele karışıp, bir mesai geçirmeniz sonradan duyulmuştur. Şaşırdılar mı?
- O gün tesadüfen Başbakanımız havalimanına indi, Atatürk Havalimanı'ndan başka bir yere uçacaktı. Haliyle karşılamam icap ederdi. Ama üzerimde de temizlik kıyafeti var. Postabaşına durumu anlatmak zorunda kaldım, "Müsaade eder misiniz gitmemiz lazım" diye... "Nereye? Gidemezsin" dedi. Açıklamak zorunda kaldım, "Ben senin yeni yönetim kurulu başkanınım." Çocuk koşarak uzaklaştı (gülümsüyor). Çünkü gün boyunca bana "Mehmet Abi, böyle detay temizlik yaparsan uçak rötara girer" diye fırça atmış. Haliyle panikledi.
Yorumlar Tüm Yorumlar (85)