Havacılık sektörü, son yıllarda hızla gelişirken medyanın da gözdesi oldu. Gün geçmiyor ki, gazetelerin ağır köşelerinde havacılık sektörünü hedef alan övgü ya da eleştirel yazılar yer almasın…
Kimi yediği ikramdan şikâyet ediyor, kimi uçağın rötarlı kalkmasından kimi de kabin görevlilerinin hizmetinden…
Ancak bugüne kadar hiç biri hatasını gördüğü görevlinin ismini vererek ekmeğinin peşinde olan kokpit, kabin ya da kontuar çalışanını yem olarak ortaya atmamıştı. Her zaman isimler değil, çözüm bulunması için kurumlar hedef alınmıştı. Bu kuralı yıkan isim dünkü köşe yazısında Uğur Cebeci oldu.
Popülerliğini havacılık sektörüne ve dolayısıyla o sektörün çalışanlarına borçlu olan Cebeci, bir uçuş sırasında yolcuları rahatsız ettiği gerekçesiyle kabin amirini yerden yere vurdu.
Hemde uçuş numarasından ismine kadar bütün bilgileri vererek…
İşte sadece işini yapmaya çalışan bir THY kabin amirinin yem edilmeye çalışıldığı o köşe yazısı:
“Türk Hava Yolları ile 13 Kasım’da saat 23.50’de kalkan TK1164 seferiyle İstanbul’dan Dubai’ye uçtum. TC-JRB tescil işaretli uçak, Airbus A321’di. Kabin Amiri Murat, sanıyorum eğitimdeki bir hostesle business class’ta yolcuları karşılıyorlardı:
- Yolcular oturduktan sonra kabini kontrol ettiler. Kabin amiri tek tek baş üstü dolaplarını kapamaya başladı. Dolap kapağını öyle sert vuruyordu ki koltuğuna oturur oturmaz uyumaya başlayan birçok yolcu korku ile irkiliyordu. Sıçrayarak uyanıyordu.
- Anlaşılmaz anonsta kaptan pilotumuzun Ömür Gündüz Topçu, ikinci pilotun Şevki Baş, kabin amirinin adının da Murat olduğunu güçlükle duyabildim. Kabin amiri mikrofonu ağzının içine sokarak anons yapıyordu. İri yarı bir kabin amiriydi Murat. Zıp zıp zıplıyordu. Gece yarısı uçuşunun sakinliğini sadece onun hiperaktif davranışları bozuyordu. Yanında önde çalışan ve eğitimde olduğunu sandığım hostese her hareketinde çarpıyordu. Koridorda kendi kendilerini sıkıştırıyorlardı. Biri öne gidiyor, diğeri geri adım atıyor komik bir gösteri yapıyorlardı sanki.
- Uçak kalkmak için pist başına doğru ilerlerlerken ışıklar kısılmadı. Ne zaman tırmandık, yaklaşık 3 bin metreye çıktık kabin amiri anlaşılmaz bir şekilde kumanda panelinden önce ışıkları tamamen kapattı. Sonra hafif açtı. Şaka gibi. Sanki 3 bin metreden sonra karanlık bize çok gerekliydi. Biraz sonra yeniden yaktı. Tahliye sırasında gerekir diye, gözlerimizin uçağın içindeki karanlığa alışması lazım. Ama bu uygulama onun elinde komik bir davranış bozukluğuna dönmüştü.
- Kalkış yaklaşırken kabin amiri ve diğer hostes çıkış kapısındaki ikili ekip koltuğuna oturdu. Kabin amiri bel kemerlerini taktı ama onu ani duruşta tutacak omuz kemerlerini bağlamadı. Kalkış sırasında bacak bacak üstüne atmıştı. Tahliye olsa önce kendisi ileri fırlayacak, toparlansa bile ayağa kalkmakta güçlük çekecekti. Böyle bir durumda kapıyı açıp bizleri nasıl tahliye edecekti?
- Eğitimdeki hostes, uçuşumuz yaklaşık 4 saat süreceği için “amenity kit” dağıtıyordu. İçinde diş fırçası, diş macunu, uyku maskesi bulunan çantaları adeta köpek yavrusunu kulağından tutmuş gibi uzatıyordu. Amenity kitlerin koruyucu plastik örtüleri toz içindeydi. Belli ki depolarda uzun süre tutulmuştu.
- Kemer ikaz lambaları söndükten sonra servis bir türlü başlayamadı. Uçuşun sonraki dakikaları benzer hatalar, garipliklerle sürüp gitti. Keyfim kaçtı. Neyse ki pilotlar mükemmel bir uçuş sundular. İnişimiz çölün ortasındaki Dubai Havalimanı’na yapılabilecek en iyi inişti...”
Yorumlar Tüm Yorumlar (129)