Bugün Gazetesi yazarlarından Tarık Toros, son günlerde ve özellikle yaz döneminde gündem maddesi olan rötarları köşesine taşımış...
Son dönemde uçak yolculuğu bir azaba döndü.
Diyelim ki, İstanbul'dan Ankara'ya uçacaksınız. Uçak kalkmadan makul bir süre önce alanda olmalısınız. Çile, Atatürk Havalimanı'na doğru yola çıkınca başlıyor. Bunun için en az 1 saat koymalısınız. Trafiğe göre bu süre uzayabilir. Temkinli olmakta yarar var, diyorsanız... Bir buçuk saat önce yola çıkacaksınız.
Uçağın kalkmasından en az 45 dakika önce alandasınız. Daha kapıda gördüğünüz panolarda sizi rötar sürprizi karşılıyor ki artık bu sürpriz olmaktan çıktı. 45 dakika veya 1 saatlik rötar normal kabul edilmeye başlandı.
Uçağa biniyorsunuz. Kapılar kapanıyor. Bu defa da uçağın pist başına gelip motorlara tam güç verip kalkması için bir zaman geçmesi gerekiyor. Bu da kuyruktaki uçak sayısına göre yarım saat ile 45 dakika arasında değişiyor.
Uçuş başlıyor, 45 dakika sonra Ankara semalarındasınız. Sis veya başka sebeple tur atmazsanız, Esenboğa'ya inebiliyorsunuz. Oradan şehre ulaşım için de 1 saati gözden çıkarmalısınız.
Haliyle... Yolculuk çoğu zaman 5,5-6 saati buluyor. Karayoluyla üç, üç buçuk saatte gideceğiniz mesafeyi yaklaşık iki katı zamanda uçakla alıyorsunuz.
Sonra... İsyanlar başlıyor.
Tepkilerin adresi Türk Hava Yolları
Oysa... Deminden beri örneklemeye çalıştığımız yolculuk operasyonunun en az dört-beş farklı ayağı var. THY, bunlardan sadece biri. Lakin, fatura tek başına buraya kesiliyor.
Daha önce de konu ettim, özellikle Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) bu operasyonun en önemli ayaklarından biri.
Artan yolcu ve uçak talebini karşılayamayan Atatürk Havalimanı'nın genişletilememesi, mevcut kapasitenin doğru planlanıp yönetilememesi zincirleme rötarlara yol açıyor. Buna, hava koşulları da eklenince hava meydanlarında müthiş bir sinir harbi başlıyor.
Atatürk Havalimanı'nın üçüncü pisti kullanılamıyor. Yaklaşma sistemlerinin modernizasyonunda hızlı adım atılmıyor. Askeri uçuşlar, kargo uçakları ve özel jetler, zaten var olan müthiş trafiğe tuz biber ekiyor.
Türk Hava Yolları, özellikle son 10 yılda katlanarak büyüdü. 179 uçağı var. Yolcu sayısı bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 19 artarak 8 milyona ulaştı. Demek ki THY, yıl sonu itibariyle 35 milyon yolcuyu geçecek.
Ay başında Lufthansa ile Münih aktarmalı Floransa'ya uçtum. Bir hafta sonra Air France ile Nice'den Paris aktarmalı İstanbul'a geldim. Gerek transferlerde gerekse tüm yolculuk boyunca hiçbir sorunla karşılaşmadım. Air France Avrupa'nın en büyük hava yolu şirketi. Lufthansa ise 2008'de Avrupa'nın en iyi havayolu seçilmişti.
En büyükler nasıl yapıyor?
Şunu paylaşırsam daha iyi anlarsınız. Air France'ta dünyanın en büyük yolcu uçağı Airbus A-380'den 6 tane var. Yine 9 tane Boeing 747'si, 59 adet 777'si bulunuyor. (THY'de 12 adet 777 var).
Biz, A380 veya 747 ziyaret için İstanbul'a gelince, bu uçakları dolaşıp mutlu oluyoruz sadece.
Diyeceğim o ki... Büyüme ve büyümenin getirdiği yoğunluk, trafik bütün büyük şirketlerin problemi. Ama bir şekilde hallediyorlar. Gerekli tedbirleri alıyorlar.
THY yetkilileri ile sorunları paylaşınca, iki cümleyle şu cevabı alıyorsunuz: "Yolcu her zaman haklıdır. Gelin operasyonu beraber takip edelim, daha iyi kavrarsınız."
Bunu biliyoruz elbette. Ama tüm bu kaosun faturası sadece bir yere kesiliyorsa, orası bunun çözümü için de harekete geçmek zorunda. Sorumluluğu başkalarına atarak olmuyor.
Acaba... Air France veya Lufthansa, havalimanı işletmesi veya yerel başka sebepler nedeniyle mağduriyet yaşadığı zaman "Ne yapalım, bu bizim kaderimiz. Elimizden bir şey gelmiyor" mu, diyor. Başka bir yol mu takip ediyor?
Tarık Toros / Bugün
Yorumlar Tüm Yorumlar (19)