Sabah 07.10... Havaalanı...
Uzun bir kuyruk var. Hemen hemen her güvenlik kapısında hem de...
O gün “Kot kumlama işçileri”nin yasal hakları için çalışma komisyonu ile görüşmek amacıyla Ankara’ya TBMM’ye gidiyoruz. Bir gün öncesinde o kadar üşütmüşüm ki sesim çıkmıyor, başım ağrıyor. Saat sekiz uçağı olunca havaalanına gitmeyi hiç istemem. Daima müthiş bir karmaşa ve kalabalık olur. Son güvenlik kapısındaki kuyruk neredeyse ana giriş kapısından başlıyor. İnsan gözlerine inanamıyor. Uçaklardaki rötarlar, telefonda bağrışanlar, etrafta tartışanlar... Yine de gıdım gıdım ilerleyen sırada sabırla bekliyoruz. Ama o da ne? THY bankosuna valizini verenler sıranın neredeyse sonuna doğru gelip, kaynak yapıyorlar. Üstelik bir iki kişi de değil, bir öncekini gören aynı pişkin telaş ve tavırla hemen diğerinin peşine takılıyor. Önce belki bir yanlışlık vardır diye bakıyorum ama hayır. Uyanıklar arka arkaya sıraya kaynamaya devam ediyorlar.
Ve işte suratlarında o feci ifade!
Kötü kasaba kurnazı olmanın dayanılmaz mutluluğu! Üstelik saklamayarak tebessüm ediyorlar.
“Neden oradan sıraya giriyorsunuz, herkes dakikalardır bekliyor, sıranın sonuna geçin” diyorum dayanamayarak.
“Sana ne? Sen de arkama geç, boş ver” diyor adamlardan biri. Bir diğeri de akıl öğretiyor: “O sıra başka, bu sıra başka, görmüyor musun?”
“Ne demek yahu” diyorum, “Bir akıllı siz misiniz?”
“Tamam uzatma be, git polise şikayet et. Aha da görevli orada duruyor işte. O gelip müdahale etmiyorsa sana ne oluyor ki?”
Sabahın o saatinde zaten gözü yeni bir sorun daha göremez olmuş görevlilere sesleniyorum. Boş boş ve bıkkınlıkla bakıyorlar ilkin. Tekrar diğer adama dönüyorum, “Kardeşim senin kendi aklın, bilincin, sorumluluğun, ahlakın yok mu yahu, illa bir çoban, bir sopa mı gerek tepenize” diyorum.
“Sen benimle yüksek sesle konuşamazsın” diyor, “Senin o hakkın yok...”
Bunu yaparken de kendi bağırma hakkını kullanıyor ve ekliyor: “Hadi uzatma sabah sabah, git başımdan. Git, git polis çağır!”
Önündeki de arkasındaki kadınlı erkekli diğer pişkinler de arka çıkıyorlar. “Evet, evet git polis çağır. Gelmiş bize burada car car... Terbiyesiz...”
Sanki hakikaten başkasının hakkını yiyerek terbiyesizlik yapan benmişim gibi bir araba lafı da ben işitiyorum.
“Sizin gibiler, sizin gibi başkasıyla yaşamayı bilemeyenler yüzünden bu ülke bu hale geldi” diyorum öfkeyle.
“Tamam uzatma be, sus, artık canımı sıkma daha fazla” diyor adam.
Bende film kopuyor!
Ve bir anda havaalanını çınlatan sesimin ne kadar “tek” olduğunu fark ediyorum. Sadece iki kişi bana destek oluyor. Sadece 2 kişi!
Tıkış tepiş, onlarca sıra içinde bekleyen o yüzlerce insandan hak arayana destek çıkan sadece 2 kişi var. Üstelik dakikalardır sırada bekleyen diğerleri benden utanıyor adeta.
Benimle tartışan adam, karısı ve önündeki suç ortaklarıyla söyleniyor.
“Bu ne be sabah sabah car car car... Hastamız var herhalde. Yetişeceğiz uçağa...”
“Hiç valla. Kendisi de akıl edip geçseydi bu sıraya. Ben de bunu hanım sanırdım, sessiz bir şey diye, severdim. Bunların hepsi böyledir. Herkese akıl öğretir. Sana sorduydum sanki” diye cevap veriyor önündeki çocuklu kadın.
"Bunlar böyledir” mi dedi o kadın?
Ne demek arkadaşlar bunlar böyledir. Kimiz biz? Bunlar dediği de kim?
Görevlilerin çıtı çıkmıyor. Kimse konuşmuyor.
“Yaptığınız terbiyesizlik size bir de söylenme hakkı mı veriyor” diye soruyorum durmaksızın cırlayan kadına.
Kaynakçı pişkin kadınların tümü bir ağızdan martı sürüsü gibi bağırmaya başlıyor.
Yılgınlık içinde seyrediyorum bir süre onları... (Sonra lanet ediyorum içimdeki insan sevgisine hey...) Haksızlığa itiraz edip başı beladan kurtulmayan kanadım benim...
“Siz” beni sevmeyin arkadaşım!
Ona buna yaltaklanan insanları, kolay yolu sevenleri seviyorsanız beni sevmeyin.
Hakkınız yeniliyorken sesiniz çıkmıyorsa, boyun büküyorsanız, hakkınızı yiyeni “akıllı bulup” şakşaklıyorsanız beni sevmeyin.
Gelen giden uyanıklık yapıyor ve siz buna ses etmeyip takdir ediyorsanız beni sevmeyin.
Ne hanım kız olsun benim adım ne efendi... Siz bunlara susacaksanız, yalancıyı, hırsızı, uyanığı alkışlayacaksanız biz birbirimizi bundan böyle “yabancı” belleyelim...
Ve hakikaten “siz” beni sevmeyin...
İclal AYDIN
VATAN
Yorumlar Tüm Yorumlar (37)