Türk Hava Yolları’nın dış ve iç hat seferlerinin bazılarında alkollü içkinin yasaklanmasının ardından...
O kadim soru yeniden gündeme geldi: “Nereye gidiyoruz?”
Abilerim... Ablalarım... Bir yere gittiğimiz falan yok. Sadece gücü eline geçirmişlerin, gücü eline geçirdiklerini inceden fark ettirme oyunlarından biri daha sahneye konuyor. Kibirli bir “Buralar artık bizden sorulur” havası... Başka bir şey değil. Fazlası yok, eksiği var... Olay şudur:
Adamlar Konya’ya, Antep’e falan gidecekler. Kuruluyorlar Business Class’a... Bir de bakıyorlar ki... Yan tarafta “Yeni Türkiye”den bihaber, muhafazakârlığın kıyısından bile geçmemiş, olup bitenlerin farkında bile olmayan bir gamsız, hostesten istediği şarabı yudumluyor.
Önce bir “hasbinallah” çekiyorlar. Ardından da “Yahu 10 yıldır iktidardayız, muhafazakâr Anadolu şehirlerine şarapsız gidemeyecek miyiz, bu nasıl muktedirlik arkadaş” diye geçiriyorlar içlerinden...
Sonra içlerinden geçen THY yöneticilerinin de kulağına gidiyor. Onlar da hem “patron”a selam çakmak, hem de “O duygu bizim de duygumuzdur” anlayışıyla...
Basıyorlar yasağı... Ve böylece Business Class’ı da fethedilenler defterine kaydediyorlar.
Kısacası... Bu bir fetih hareketidir. Ama öyle sanıldığı gibi dört başı mamur, süper planlı, hedefe kilitlenmiş bir fetih hareketi değildir. Sadece, “Elimizin uzanabileceği bazı yerlerde neden varlığımızı hissettirerek rahatlamayalım ki” anlayışının dışavurumudur.
Muhafazakârın küçük dünyasının, “Burada da içmeyiversinler canım” tarzı küçük tatmin atraksiyonu... Çevreye “Buralarda artık bizim borumuz ötüyor” duygusunu hissettirme çabası... Peki ne elde ediyorlar bunu yaparak? Küçük bir tatmin, minik bir zafer, ufacık bir fetih hissi dışında hiçbir şey...
Peki ne kaybediyorlar bunu yaparak? Büyük bir güven kaybına yol açıyorlar, bir arada yaşama arzusuna kocaman bir darbe vuruyorlar ve huzuru bozuyorlar.
Azar cumhuriyeti
“BİR numara”...
Çiftçiye “Sen nasıl çiftçisin” diyor.
Öğretmene “Sen nasıl öğretmensin” diyor.
Gazeteciye “Sen nasıl gazetecisin” diyor.
Avukata “Sen nasıl avukatsın” diyor.
Doktora “Sen nasıl doktorsun” diyor.
Muhalefete “Sen nasıl muhalefetsin” diyor.
İki numaralar, üç numaralar, dört numaralar durur mu?
Onlar da başladılar azara...
Bakanlar halkı, diplomatlar başka ülkelerin diplomatlarını, valiler siyasi parti yöneticilerini azarlıyorlar.
Son azar Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı’ndan geldi.
Adam çıkıp, “İnadına içki istiyorlar, buldular bunalıyorlar” türü cümlelerle müşterilerini azarlayıverdi.
Yani iş hem resmen 'hem paranı veriyorsun, hem azarı işitiyorsun' kıvamına kadar geldi.
Ahmet Hakan / Hürriyet
****************************************************************************************
Son bir haftadır bir Türk Hava Yolları tartışması almış gidiyor.
İki sebeple: Biri, modacı Dilek Hanif’in THY için tasarladığı üniformaların “oryantal” bulunması. İkincisi, bazı uçuşlarda içki ikramının kalkması.
Ancak galiba üçüncü bir sebep daha var: Bizim “çağdaş laik”lerimizin fazlasıyla “endişeli” olması.
Çünkü, evvela, tartışılan “oryantal üniforma” kesinleşmiş bir seçim değil, şirkete önerilen farklı alternatiflerden biriymiş.
Kaldı ki üniforma “oryantal” olsa ne olur? Sizin “zevksiz” bulduğunuzu bir başkası pekâlâ beğenebilir.
Öte yandan “içki yasağı” denen düzenleme de, içki servisinin bazı “muhafazakâr destinasyonlar”dan kaldırılmasıyla sınırlıymış.
THY’nin uçtuğu 98 ülkeden sadece 10’u için geçerliymiş mesela.
Ve en nihayetinde şu gerçek var: THY bir şirkettir, nasıl hizmet vermek istiyorsa öyle verir. Hizmeti beğenmeyen, başka havayoluna gidebilir. (THY bence çok da iyi hizmet vermekte, övgüyü hak etmektedir. Tek şikayetim internet sitelerinin verimsizliği.)
Ha, söz konusu “piyasa” realitesi THY’yi de ilgilendirmektedir kuşkusuz: Genel bir “alkolsüzlük” politikasının yolcu kaybına yol açacağını şirket yöneticileri de bilmektedir eminim.
Mustafa Akyol / Star
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)