Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin havacılık gündemi yoğundu. Üstelik hafta yine bir kaç kaza ve kırıma sahne oldu. Global krizin yarattığı dengesiz ve kararsız ekonominin havacılık sektörüne yankıları da sürüyor. Ancak global krizi muslukları kısarak değil de, bilakis krizi fırsat olarak değerlendirmeye çalışan Çin, Malezya gibi ülkeler havacılık yatırımlarını arttırıyor. Çin’in 2011 yılına dek sırf yeni havalimanlarının inşaatı için 60 milyar dolar ayırdığını yine bu sitede haber olarak sizlere duyurduk, çünkü bilginin ve iletişimin hızlandığı devrimizde, ticari ilerlemeler de nakliye hızına bağlı olarak gelişiyor, büyüyor.
İki yıldır zaman zaman alevlenen üçüncü havalimanı tartışmaları da böyle bir dönemde yeniden gündeme oturdu. Nacizane bendenizin ve konuyu tartıştığım bir kaç uzmanın İstanbul’un kuzeyine kurulmasını daha uygun bulduğu üçüncü havalimanı için mevkii de “Silivri” olarak açıklandı. Ekonomi uzmanı Sn. Tolga Turgut da Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde bu konuya değinmiş ve yeni havalimanın hem iktisadî olmadığını, hem de gereksiz olduğunu ifade etmiş. Kendisi bugün için haklıdır; ancak ben bir kaç sebepten ötürü kendisiyle aynı şekilde düşünmüyorum.
Gelecek öngörüsü
Geçtiğimiz günlerde vizyona giren “Devrim Arabaları” filmini seyredenler, ya da konuya filmin vizyona girmesinden önce vakıf olanlar bilirler. Otomobil üretmede başarılı olunmasına rağmen başta iktisadi olmaması olmak üzere türlü gerekçelerle aracın üretimine hep karşı çıkılmış, nitekim bazı politik gerekçelerle de birlikte aracın seri üretime geçişi “başarıyla” engellenmiştir.
Evet! Teknolojik ürünleri sıfırdan ele almak, tasarlamak ve üretmek iktisadi değildir, ancak gereklilik arz eder. Zira “İktisadi” değil diye hiçbir aslan da “uçak imalatı” taşının altına elini sokmadı bugüne değin... Bizler uçak mühendisliği fakültesine girerken hep “yerli uçağımızı” üretmek idealleriyle girdik, ancak hep aynı taşa çarptık: “İktisadi değil”
Kendi teknolojimizi üretmekle, üçüncü bir havalimanı inşa etmek arasında büyük bir benzerlik yok tabi ki! Birinde dışa bağımlılığı azaltmak ön plandaki amaç ve nihai erek iken, diğerinde daha çok “altyapı”, “şehir planlama” konuları hakim... Yine de, iktisadi olmasa da, önümüzdeki yıllardaki ihtiyacı öngörmek de aynı derecede mühim. Zira bundan yirmi, otuz yıl önce yapılmamış yatırımlar dolayısıyla bugün İstanbullu şehrin türlü sıkıntılarını çekmektedir.
Havayolunun cazibesi yitmemeli
Sn. Turgut’un önerdiği gibi, Çorlu Havalimanı’nın Atatürk Havalimanı’nın yerini alacak şekilde revize edilmesi de düşünülebilir. Kendisinin de söylediği gibi: hem ekonomik külfeti az, hem de kurulu ve yerleşik alt yapının avantajları var. Ancak her ne kadar Çorlu Havalimanı revize edilse de, bu İstanbul’un yeni bir havalimanı ihtiyacını ancak 10 ya da 15 yıl ertelemiş olur. Sabiha Gökçen ile Çorlu Havalimanı arasındaki mesafeyi de hesaba katarsanız, İstanbullu için bir havalimanına erişmek, İstanbul trafiği, check-in ve boarding süreleri de hesaba katıldığında, özellikle yurt içindeki kısa ve orta destinasyonlarda otobüsle seyahat etmekten daha avantajlı hale gelmez. İstanbul – Ankara uçuşları için, havalimanına erişimin yaklaşık 2 saat tutacağı, check-in ve boarding ile birlikte bu sürenin 3 saate çıkacağı, uçuş süresi de hesaba katıldığında Ankara’ya ulaşmanın 4 saati bulacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Oysa ekspres otobüsler de, İstanbul’da bindiğiniz noktaya bağlı olarak, Ankara’ya 5 saat kadar bir sürede ulaşabiliyor. Bir iş adamının vakitle beraber, fiyatı da göz önünde bulundurduğunu düşünürsek, seçiminin ne yönde olacağı bellidir.
Zira Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortalama gelir düzeyi bizlere, iç hat yolcularının iş adamlarından çok, memleketine gitmeyi arzulayan orta direk olduğunu anlatıyor. Bu özellikler de hesaba katıldığında, havacılığın karayoluna göre fiyat yönüyle daha cazip olmaması, vakit ve zahmet avantajı da ortadan kalktığında, İstanbul merkezli ve İstanbul yönlü uçuşlarda iç hat yolcusu bulma sıkıntısı doğurabileceği öngörülebilir.
Üçüncü havalimanı gerekliliği için nacizane diğer düşüncelerimi şu başlıklarla ifade edebilirim:
Daha fazla nüfus, daha fazla yolculuk
İstanbul nüfusuyla tam bir mega kent. Türkiye’nin nüfusunun beşte birini barındırıyor. Üstelik nüfus artışı hızı yıllık %3,3 civarında. Yani İstanbul nüfusu şu an 12 milyon olarak düşünülürse ve bu artış hızının hep aynı kalacağı varsayılırsa –ki aslında bu hız da nüfus artışına bağlı ve diferansiyel olarak her yıl artış gösterecektir- 20 yıl sonraki nüfusu 23 milyon civarında olacak. Yani hemen hemen ikiye katlanacak.
İstatistiklere göre ise İstanbul’a en büyük göç veren iller doğu illeri. Yani havacılığın halkın hizmetine açılması ve uçak biletlerinin ucuzlamasıyla sık kullanılmaya başlayan hatların İstanbul olmayan diğer uçları... Türk Sivil Havacılığı’ndaki gelişme ve fiyatların aynı seyirde ilerlemesi halinde çok da uzun olmayan bir vadede Esenler Otogarının yoğunluğunun havalimanlarına kayması bekleniyor. Bu da ancak bir önceki başlıkta ifade ettiğim “Havayolu/Karayolu Cazibe” faktörüne bağlı.
2010’dan sonra Turizm patlaması
Diğer bir mesele de Turizm. İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olarak anılmaya başlamasıyla turizmin şu anda olduğundan daha önemli bir merkezi haline geleceği de yadsınamaz bir gerçek. Geçen yıl İstanbul’a gelen turist sayısının tam %27 arttığı açıklanmıştı... Bu senenin ilk dokuz ayında da önemli derecede artış gerçekleşti. Şu halde İstanbul’un özellikle 2010’dan sonra yoğun turist trafiğine maruz kalacağını söylemek müneccimlik olmaz.
Sportif, Kültürel, Ekonomik ve Bilimsel Etkinlikler
Unutmadan eklemek gerekir ki İstanbul, daha önce hiç olmadığı kadar, gerek sportif, kültürel, gerekse ekonomik ve bilimsel alanlarda önemli etkinliklere ev sahipliği yapmaya başladı. Gelecekte daha yoğun katılımlı, daha büyük etkinliklere ev sahipliği yapmak da planlananlar arasında. En başında herkesin gönlünde yatan aslan bir gün olimpiyatlara ev sahipliği yapmak. Futbol alanındaki uluslararası şampiyona ve kupalara da ev sahipliği yapma arzumuz yıllardır içlerde yanan bir alev... Tüm bunları yapabilmek için altyapının sağlamlığı da ispatlanmak durumunda.
Artan ticaret hacmi ve hava-kargo
Tüm bunların yanında havacılığın yaygınlaşması ve “hız” kavramının ticarette önem kazanması, havayolu ile nakliyeyi de epey popüler kılmış durumda. İstanbul’un hızla artan ticaret hacmi ve dış ticaretteki payı düşünüldüğü zaman yirmi sene içerisinde gelişen sanayinin havayolu ile nakliyeye ihtiyaç duyacağı söylenebilir.
Uçuş okulları ve havaclık şirketlerinin talepleri
Özellikle İstanbul’da Atatürk’teki trafik yoğunluğu sebebiyle Avrupa yakasındaki uçuş okulları da uçmakta büyük sıkıntı çekiyorlar. Bir çok uçuş okulu şu an uçuşlarını Çorlu’da gerçekleştiriyor. Bu da uçuş okulları için ek maliyet, öğrenciler ve öğretmenler için zaman kaybı demek. Epeydir de uçuş okulları birlikte bulunabilecekleri ve sadece eğitim amaçlı kullanabilecekleri bir pist talebinde –hatta meydan talebinde- idiler. Bu anlamda üçüncü bir havayolunun nüfusun ve ticaretin merkezinde yer aldığından, uçuş okullarının da büyük bir kısmına ev sahipliği yapan İstanbul’u da uçuş eğitimine elverişli hale getirebilir. İkili anlaşmalara eğitim başlığının dahil edilmesi, Petrol Ofisi’nin uçuş okullarına yakıtı indirimli vermesi ve buna bağlı olarak hem Avrupa’da, hem Ortadoğu’da en düşük fiyatlı uçuş eğitiminin Türkiye’de veriliyor olması –EASA üyeliğinin avantajıyla birlikte- Türkiye’yi havacılık eğitim merkezi yapmaya aday. Böyle bir durumda büyük çoğunluğunun merkezi İstanbul’da olan uçuş okulları İstanbul uçuşlarına daha çok ihtiyaç duyacak. Nitekim Tarkim Uçuş Okulu, yabancı öğrenci getirmeye başladı. Diğer okulların da bu şekilde dış pazarlamaya gireceği, dış taleplerin de eklenmesiyle hem uçuş kapasitelerini, hem de filolarını genişleteceği aşikar.
Yeni nesil uçakların ihtiyaçları
Sesüstü havacılığın tekrar sahalara dönmeye hazırlandığı ve çok geniş gövdeli uçakların yaygınlaştığı günümüzde havalimanlarının da bu uçakların ihtiyacını karşılayabileceği düzeyde inşa edilmesi de söz konusu. Sesüstü havacılık, “gürültülü” bir havacılık olduğundan Concorde’lar tedavülde iken bu uçaklar zaten şehir içindeki havalimanları için “yasaklı” listesinde idi. Yakın zamanda piyasaya çıkacak olan sesüstü iş jetleri de aynı kurallar gereği ve AB’nin çevreyi korumaya yönelik yeni paketleri ile daha sıkı denetim ve daha kısıtlayıcı yasakları sebebiyle kendine “uygun” havalimanı bulabileceği yerlere uçabilecek. Benzer şekilde çok geniş gövdeli uçaklar da her piste iniş ve kalkış gerçekleştiremiyorlar.
Sonuç
Hem hep demez miyiz, övmez miyiz, “Amerikalılar 50 yıllık düşünür...” diye... Alın işte... Bir kez de biz elli yıllık düşünelim. Yolu tek şeritli değil de “çok şeritli” inşa edelim...
Tevfik UYAR
Uçak Mühendisi
Yorumlar Tüm Yorumlar (6)