09 Temmuz 2018, Pazartesi
Çetin ÖZBEY
Çetin ÖZBEY [email protected]
  • Şirket isimleri vermeden yazacağım. Ancak şu kadarını söyleyeyim bahsi geçen tüm şirketler Türkiye'nin en büyükleri arasında. Önce bir telekomünikasyon firması olan şirketimden bahsedeyim: Çok hevesli ve genç yaşımın verdiği açlıkla işe başladım. Kısa süre sonra terfi imkanları çıktı karşıma. Sınavlar, mülakatlar, ufak tefek torpiller arasından sıyrıldım ve ilk terfimi aldım. Ertesi gün, daha 24 saat geçmeden bana yöneltilen ilk soru " torpilin kim?" oldu. Aslında o gün anlamalıydım ama işte gençlik ve tecrübesizlik arasında görmezden geldim. Aradan zaman geçti, ufak tefek iftiralar başladı. Önce yakın arkadaşım olan ve yıllardır nişanlı olduğu herkesçe bilinen bir bayan ile dedikodum çıktı. Kendimi geçtim, o kıza yazık ama kimse dinlemedi. Neyse sonra düzenli olarak Kızılay'a kan bağışında bulunan biri olarak kolumdaki iğne izinden dolayı "uyuşturucu bağımlısı" damgası yedim. Kızılay'dan teşekkür belgesi ve doktordan rapor getirmem gerekti. Ama sonra kendi yapmadığım bir hata yüzünden "izin günümde" çağrılarak istifa etmeye zorlandım. Gurur yaparak verdikleri kağıdı imzaladım ve arkama bakmadan çıktım. Aradan yıllar geçti ve yine büyük ve kurumsal olması gereken bir işyerinde göreve başladım. Kısa sürede uyum sağladım ve işimi başarıyla idame eder hale geldim. Neyse zaman geçti ve bazı amirlerim kendi eksiklikleri ortaya çıkmaya başladığı için hakkımda dedikodular çıkarmaya başladı. Ve malesef bu dedikodular en tepeye kadar ulaştığı için sürekli olarak takip edilmeye başlandım. En sonunda da baş müdürümüzün karşısında el pençe divan durmadigim için basit bir sebepten savunmam alınarak görev yerim değiştirildi. Birim müdürüm gelişmeyi bana tebliğ ettiği gün istifa etmek istedim, gerek şefim gerekse müdürlerimin dil dokmeleri sonucu istifa etmedim ve yeni görev yerimde ise başladım. İnsan her zaman hatalarından ders almalı diyerek bir nevi "krizi fırsata çevirmek" amacıyla yeni görevime odaklandım. Daha çok insan tanıdım, isimle ilgili daha çok bilgi edindim. Nitekim kısa süre sonra tekrar eski görevime dönmem bizzat beni görevden alan müdür tarafından istendi. Tüm bu süreç boyunca sadece çalışma arkadaşlarım ve birkaç alt kademe yöneticim yanımda oldu. Şimdi daha farklı bir sirketteyim, havacilikla alakalı ulaşmak istediğim yere geldim. Ancak şimdi gördüğüm manzara sadece isimlerin değiştiği. A, B ya da C şirketi farketmez. Hepsi birer makine, duyguları, vefalari yok. Bugün kaymağını yiyen kişilerin yarın birer birer işten cikarildiklarina şahit oluyoruz. X, Y, Z farketmez. Hangi kuşak olduğun değil kendini ne kadar geliştirdiğin önemli. Yıllarca 8-17 çalışıp, buna rağmen akşamları ya da haftasonlari bir kursa gidip kendini gelistirmeyen o kadar fazla insan var ki. Şu an sadece onların şikayetlerini duyuyoruz. Herkes "neden ben değil de o?" sorusunu sorar olmuş. Kimse cevap veremiyor. Forumlar, internet siteleri sürekli eleştiren yorumlarla dolu. Kimse de bir çözüm önerisi yok. Bu sesler kendileri şikayet ettikleri düzenin bir parçası olana kadar devam ediyor. Daha sonra onlarda susuyor, şikayet etmeyi bırakıyor. Yerlerine yenileri geçiyor, onlar başlıyor "neden o insan" demeye. Ve aradan geçen uzun yıllar sonra üzülerek gördüm ki cepleri dolu ama içleri bomboş insanlar olmuşuz. Ne kendimizi geliştirmiş ne parçası olduğumuz düzeni değiştirmeye cabalamisiz. Bu yüzden ilk suclamamiz gereken bordroda is veren kısmında adı yazılı olan değil aynada gördüğümüz insan olmalı.
  • Ramiz Karadenizli isimli bir okur, aşağıdaki yorumu göndermiş "Çetin efendi çetn efendi doğru şeyler yaz"4 kez denedim sistem maalesef kayda almıyor.Bu okur önce yazıda doğru olmayan şeyi belirtse iyi olacak.
  • Bu y ve z kuşaklarına yönelik tespitler genelde batı kaynaklı çalışmaların yansımalarıdır. Kuşak farklılıkları tabiki bir oranda bizde de vardır ancak işsizliğin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede genç kardeşlerimizin Amerikalı yaşıtları gibi bağımsız haller sergilemeyeceği de ortadadır. Ülkemiz istihdamında belirleyici olan şey kuşak farklarından ziyade nepotizmdir. Thy bünyesinde Kurani bir ilke olan “işi ehline verin” anlayışı hüküm sürseydi kuşaklar arasındaki farkları da olumlu yönde başarıya yakıt eyleyebilirdik. Ne ki en kıfayetsiz müptezellerin bile yandaşlıkla mevzi kazanabildiği, dürüstçe muhalif olduğunu söyleyen onurlu ve çalışkan insanların vicdansızca tasfiye edildiği bir düzende kuşak farklarının bir hükmü kalmıyor.
  • İş bir yana herkes pamuk ipliğine bağlı yaşıyor ,”hiç ölmeyecekmiş gibi çalış,yarın ölecekmiş gibi ibadet et “sözünden yola çıkarak hesap gününde herkes hesabını verecek ! Bu dünya fani herşey gelip geçici Adaletin olmadığı bir yerde güven,saygı ve itibar aramak hayalcilik olur. Yarın ölüp gittiğinde yanında hatrı sayılır amcan veya torpilin olmayacak,onun için herkes “ annesinin çocuğundan kaçacağı günden “kendini kurtarmaya baksın Helalince kazanılmış asgari ücret ,torpille kazanılmış 10 bin liradan evladır Saygılar
  • z kuşakları çalışmıyorlar
  • THY de 25 yildan fazla hizmet verdim, basarili oldugumu dusunuyorum. Emekli olurken yoneticilerden biri dahi hayirli ugurlu olsun demedi, cunku kendilerinden olmadigimi biliyorlardi. THY de bu kultur yerlesdi, bunda yoneticilerin katkisi cok, ayip ediyorlar.
  • Bu arkadaslar buyuk hayal kirikliklari çöküntüler yasamaya mahkum. Malum yasadigimiz ulke turkiye ve onlar bu gercegin farkinda degil.
  • güzel düşünülmüş ve özenle kaleme alınmış bir yazı. teşekkürler.

Sen Bağlısın, Ama İş Yerinin Sana Ne Kadar Bağlı Kalacağını Bilemezsin



Yukarıda hemen reklam bandının altında Hintli düşünürün bir sözü var. Belki dikkatinizden kaçar diye yazının içine de alıyorum. Her kuruluşta bu sözün doğruluğunu kanıtlayan o kadar yaşanmış mevcut ki. Kim anlatmıştı, kimin yaşanmışıydı hatırlamıyorum. Eğer okuyorsa bu benim hikâyem diyecektir.  

Ne demiş Hintli, düşünür? “ İşini sev, zamanında ve doğru yap, çok çalış. Ama İş yerine körü körüne bağlanma. Zira iş yerinin sana ne kadar bağlı kalacağını bilemezsin.”

BİR YAŞANMIŞ:  O gün,  izinliydi ve de doğum günüydü. Eşi ve çocuğu ile vakit geçirecekti. Akşamüzeri çıkıp biraz dolaşıp, ailece dışarıda yiyecekleri bir akşam yemeğinden sonra eve dönmeyi planlamışlardı. Öğlene doğru iş yerinden bir telefon aldı. Saat 16’ da ofiste kendisini bekliyorlardı. Gitmesi gerekliydi. Büyük bir ihtimalle arkadaşları ofiste onun için bir doğum günü toplantısı hazırlamışlardı. Tabii ki hoşuna da gitmişti. Kaç senedir uyum içinde çalışıyorlardı hep birlikte. Aldığı teşekkürlerde arkadaşlarının da payı vardı kuşkusuz. Ona şirketi bu denli sevdiren de arkadaşları değilmiydi? Tıraş oldu, kravatını taktı ve şık giyinmeğe çalıştı. Eşini ve çocuğunu öperek ayrıldı evden. Babalarının doğum gününün hatırlanmasına onlarda çok sevinmişlerdi. Şirketin kapısından girerken, bu yuvada kaç senesinin geçtiğini düşündü. THY’ de çalışırken evlenmiş ve çocuğu dünyaya gelmişti. Bu yuvaya teşekkür borçlu olduğunu düşündü.  Her gün, bu manevi borcunu çalışması ile ödeme gayretindeydi.. Ofise gidince şaşırdı. Doğum günü için hiçbir hazırlık yoktu toplantı salonunda. Üstelik arkadaşları utanırcasına gözlerini kaçırıyorlardı ondan. Anlayamadı. Bir ünite çalışanı kendisinin İnsan Kaynakları Ünitesi tarafından çağırıldığı bilgisini verdi. O ünite tarafından özellikle izin gününde çağırılmanın pek hayra alamet olmadığını düşündü. Ve de düşündüğü çıktı. Şirketi, sevgili şirketi onunla mevcut iş sözleşmesini sonlandırmıştı. Tebliğ ettiler. Tek kelime konuşmadan imzaladı belgeyi. Apron kartını teslim etti ve eşine ve çocuğuna ne söyleyeceğini düşünerek sendeleyen adımlarla sıkıntılı bir yaşama doğru ilerledi.

Y VE Z KUŞAĞININ ÖZELLİKLERİ

Malum günümüzün gençleri X, Y ve Z kuşağı olarak anılıyorlar. Y nesli, 1980-1999 arası doğanlardır. Y neslinin en yaşlısı 33, en genci ise 14 yaşındadır. Kuşaklar arası farklılığın en çok hissedildiği nesil özelliği taşırlar. Çünkü onlar bağımsız olmayı seviyorlar, özgürlüklerine düşkünler ve iş yaşamlarında da farklılar. Belirlenen mesai saatleri arasında çalışmayı sevmiyorlar. Bu yüzden, iş saatinden ziyade işe odaklanmaları gerekiyor. Bu durumda Y ve Z kuşağı mensubu olan çalışanları yaptıkları işin bir parçası haline getirmek  / getirebilmek önemli. Bu da gösteriyor ki onları yönetecek olan insanların, bu kuşağın mensuplarından daha üstün vasıflara sahip olmaları gerekir.  “Y” neslinin örgütsel bağlılıkları az ve çok fazla iş değiştirdikleri de istatistiklerden anlaşılıyor. Çalışılan kurumu mesaileri karşılığında kendilerine ücret ödeyen bir mekanizma olarak görüyorlar. Başka bir deyişle çalıştıkları işyerlerine karşı aidiyet duygusu hissetmiyorlar.  Bir an önce yönetici olmak ya da kendi özel işlerini kurmak istiyorlar. Onlar, iş hayatını sadece yaşamlarını sürdürebilmek için değil, daha rahat para kazanmak ve harcamak için istiyorlar. Değişik bir anlatımla ise   ( Uzm. Psikolog Semra EVRİM ) Y nesli, çok farklı kişisel özellikler taşımakta ve özellikle üniversitelerden yeni mezun olanları kapsamaktadır. Y neslinin uyumsuz olduğu, kendisinden farklı düşünenleri acımasızca eleştiri yağmuruna tuttuğu da bir gerçek. Bu durum aşırı bireyci olmasından ve otorite tanımamasından kaynaklanıyor. Bu nesil kural tanımıyor. Ülke nüfusumuzun  %35’ini oluşturdukları söyleniyor. Yakın bir gelecekte bütünü ile iş yaşamına atılacak olan Z kuşağı ise nüfusumuzun % 23’ ü. Bu kuşağın mensupları milenyum kuşağı, İndigo çocuklar gibi farklı isimlerle de anılıyor.. En yaşlısı 35, en genci 16 yaşında olan Y kuşağı genellikle çekirdek ailelerde yetişmişlerdir, ilgi odağı olmaya alışmış olan bu bireylerin hayattan beklentileri de çok yüksek.  Kabaca dörtte birinin ebeveynlerinden en az biri üniversite mezunudur, aralarında boşanmış ebeveyne sahip olanlar da neredeyse üçte bir oranındadır. Kendilerini beğenirler, kendilerine fazla güvenirler,  bireyci ve girişimcidirler. Çok çalışmaktan hoşlanmazlar ama çoğu daha iş hayatına atılır atılmaz en üst mevkilere gelmeyi hedeflerler. Sosyal medya hayranı kişiler olduklarını söyleyebiliriz.

BİR THY YAŞANMIŞI:  Hepsi şirkete ve işine bağlıydı. Kimi yurt dışında kimi ise ülkenin değişik yerlerinde uzun senelerdir şirkete hizmet veriyorlardı. Yönetim değişikliği Türk Hava Yolları çalışanlarına pek uğurlu gelmemişti. Aslında tensikat lafı bir kez çıkmaya görsün. Sonunda mutlak dedikodunun hakikate dönüştüğünü görmek kaçınılmazdı. Ve de öyle oldu. Nedenini kimse anlamadı. Aslında anlamaya çalışmanın bir anlamı da yoktu. İstihdamı politika yönlendirmeğe başlamıştı. Ben Türk Havayollarından daha önce ayrıldığım için tam olarak hatırlamıyorum ama yanılmıyorsam 350 kişilik bir liste çıkmıştı ortaya. Yönetim çalışanların istifa etmelerini istiyor ve bunun içinde dereyi geçene kadar istihdamlarını sürdürdüğü iki, üç eski yöneticiyi personelin istifa etmesi konusunda ikna etmek için kullanıyorlardı.. Belki de o dönemlerde THY Yönetimi grup halinde insanı işten çıkartmış görünmek istemiyordu. Sonuçta şu veya bu şekilde 350 çalışan isten uzaklaştırıldı. Bir anlamda şirketin hafızası silinmişti. Bu personel işle ilişkili olmayan bir nedenle şirketten uzaklaştırılmayı bekliyorlar mıydı?  Ülkenin gidişatından ötürü bir şeyler olacağını tahmin etmemeleri imkânsızdı. Ancak insanoğlu kötü olan hiçbir şeyi kendisine yakıştırmaz ya.

Z KUŞAĞI GELECEĞE NELER KATAR?

Z kuşağı hoşgörüyle yaklaşıldığında, iş hayatının ve toplumun dinamiklerini olumlu yönde değiştirebilecekleri ve bulunduğu konumlara artı değer katabilir. Bu noktada eğitimcilerin veya şirketteki yöneticilerin, Z kuşağındakilerin hızına yetişme baskısından uzak durması, diğer kişilerle bu kuşağın uyumlu çalışması yönünde stratejiler geliştirmesi gerekir.  İş hayatında bu kuşağın yenilikçi bakış açısı ve analitik zekaları, şirket politikasına paralel olarak geliştirilebilir. Bu durum, hem şirketin hem de bu kuşağa mensup kişilerin iş hayatındaki yükselişi için altın değerindedir. İşte eski tecrübeli kişiler ile yeni kuşak arasındaki dengenin sağlanması, iş koşullarının kişilerin durumlarına özel olarak düzenlenmesi fark yaratacaktırKlasik eğitim ortamları onlar için uygun görünmüyor.  Z kuşağı çocukları araştırmayı, bilgiyi çeşitli kaynaklardan aldıktan sonra, sunum yapmayı seviyorlar.  Türkiye nüfusunun  % 18’ ini oluşturmakta olan ve daha sonra doğacakları da düşünerek bu nesil için eğitim alanında köklü değişikliklere gidilmesi şart gibi görünüyor.

BİR YHY YAŞANMIŞI:  20 Temmuz 2016 günü THY Yönetimi 211 çalışanının iş akdinin feshedildiğini aşağıdaki bülten ile duyurdu. "Türk Hava Yolları çalışanı 211 kişinin iş akitlerinin sonlandırılmasına karar verilmiştir. 22.07.2016 tarihi itibariyle gerçekleştirilen mezkûr iş akitlerinin feshedilmesi gerekçeleri arasında; işletmesel gereklilik, verimsizlik, performans yetersizliği ve de ülkemizin ve şirketimizin güvenliği ve çıkarlarına ters düşecek her türlü tutum ve davranışlar kapsamında FETÖ yapılanmasına müzahir olmak yer almaktadır. Türk Hava Yolları, gerçekleşen darbe girişimi sonrasında tüm aile fertleri ile birlikte ve de kahraman milletimizin bir parçası olarak, planlanan hain kurguyu bertaraf etmede ve demokrasinin korunması hususunda üzerine düşen sorumluluğu her şartta yerine getirmeye devam edecektir.” Çok talihsiz, düşüncesizce yapılmış bir açıklamaydı. Ne bunu yazanlar ne de bu işlemi yapanlar bu duyuru ile çalışanları ne duruma düşüreceklerini düşünmemişlerdi. Peki, sizce bu personel çalıştıkları sırada İş yerinin kendilerine ne kadar bağlı kalacağını düşünmüşler miydi? Onu bilemem, Muhtemelen de hayır.  Ancak böyle bir yakıştırmanın yağlı kara gibi üzerlerine sürüleceğini hiç düşünmemiş oldukları mutlak. Allaha şükür ki bu gruba dâhil olan çalışanların büyük bir kısmı Türk Hava Yollarını mahkemeye verdi ve kazandı. Bunu takiben THY’nin müracaatı üzerine konu Yargıtay’a götürüldü. Yargıtay da yerel mahkemelerin kararını onayladı. Tabii ki THY bu personelin işe iadesini kabul etmedi ve mahkemenin öngördüğü tazminatı ödeyerek konuyu noktaladı. Bu arada 3 kişiyi şirkete geri aldıkları da söylentiler arasında. Evet; bu çalışanlar iş sözleşmelerinin iptalinden bir gün önce bile işverenin kendilerinden vazgeçtiğinin farkında değildiler.

ÖRNEKLEMELERDEKİ ÇALIŞANLAR Y VE Z KUŞAĞINDAN OLSALARDI?

Z kuşağı şu anda sahnelerimizde rol almış değil. Belki bir iki istisna dışında. Şu anda aşağıdaki tabloda özellikleri kırmızı zemin üzerine yazılmış olan Y kuşağı var iş yaşamında. Okuyorum ve de görüyorum ki, bu kuşağın genel özellikleri sektörümüzde görev yapan çalışanların gözle görünen özellikleri çakışmıyor. Bundan da çıkartılması gereken; özelliklerin şahsın yetiştirilme tarzına ve muhitine, tahsiline, aile yapısına vb. değişkenlik arz ediyor. Özelliklerine ve değerlerine bakıldığı takdirde, sektörümüzdeki Y kuşağı temsilcilerinin eleştirici olmadıkları, her türlü otoriteyi rahatlıkla kabul ettikleri ve bağımsızlıklarına fazla düşkün olmadıkları görülüyor. Bu arada sadakat duygularının kuşağın genel özelliklerinin tersine kuvvetli olduğu hususunu net bir şekilde görülebilmesi mümkün.

Evet; örneklemelerde anlatılan yaşanmışların insanları kuşağın tüm vasıflarına sahip olan bireyler olsaydı eminim ki bir kısmı şirketlerinden kendi arzuları ile ayrılmış olurlardı. Zira bu gruba mantıken yakın biri olarak çalıştıkları şirketin değerleri ile, kendi değerleri arasında bulunan bariz farkı hazmetmelerinin mümkün olmadığına inanmaktayım.

Sen Bağlısın, Ama İş Yerinin Sana Ne Kadar Bağlı Kalacağını Bilemezsin

Yorumlar Tüm Yorumlar (11)

IST ~ 6 yıl önce
Şirket isimleri vermeden yazacağım. Ancak şu kadarını söyleyeyim bahsi geçen tüm şirketler Türkiye'nin en büyükleri arasında. Önce bir telekomünikasyon firması olan şirketimden bahsedeyim: Çok hevesli ve genç yaşımın verdiği açlıkla işe başladım. Kısa süre sonra terfi imkanları çıktı karşıma. Sınavlar, mülakatlar, ufak tefek torpiller arasından sıyrıldım ve ilk terfimi aldım. Ertesi gün, daha 24 saat geçmeden bana yöneltilen ilk soru " torpilin kim?" oldu. Aslında o gün anlamalıydım ama işte gençlik ve tecrübesizlik arasında görmezden geldim. Aradan zaman geçti, ufak tefek iftiralar başladı. Önce yakın arkadaşım olan ve yıllardır nişanlı olduğu herkesçe bilinen bir bayan ile dedikodum çıktı. Kendimi geçtim, o kıza yazık ama kimse dinlemedi. Neyse sonra düzenli olarak Kızılay'a kan bağışında bulunan biri olarak kolumdaki iğne izinden dolayı "uyuşturucu bağımlısı" damgası yedim. Kızılay'dan teşekkür belgesi ve doktordan rapor getirmem gerekti. Ama sonra kendi yapmadığım bir hata yüzünden "izin günümde" çağrılarak istifa etmeye zorlandım. Gurur yaparak verdikleri kağıdı imzaladım ve arkama bakmadan çıktım. Aradan yıllar geçti ve yine büyük ve kurumsal olması gereken bir işyerinde göreve başladım. Kısa sürede uyum sağladım ve işimi başarıyla idame eder hale geldim. Neyse zaman geçti ve bazı amirlerim kendi eksiklikleri ortaya çıkmaya başladığı için hakkımda dedikodular çıkarmaya başladı. Ve malesef bu dedikodular en tepeye kadar ulaştığı için sürekli olarak takip edilmeye başlandım. En sonunda da baş müdürümüzün karşısında el pençe divan durmadigim için basit bir sebepten savunmam alınarak görev yerim değiştirildi. Birim müdürüm gelişmeyi bana tebliğ ettiği gün istifa etmek istedim, gerek şefim gerekse müdürlerimin dil dokmeleri sonucu istifa etmedim ve yeni görev yerimde ise başladım. İnsan her zaman hatalarından ders almalı diyerek bir nevi "krizi fırsata çevirmek" amacıyla yeni görevime odaklandım. Daha çok insan tanıdım, isimle ilgili daha çok bilgi edindim. Nitekim kısa süre sonra tekrar eski görevime dönmem bizzat beni görevden alan müdür tarafından istendi. Tüm bu süreç boyunca sadece çalışma arkadaşlarım ve birkaç alt kademe yöneticim yanımda oldu. Şimdi daha farklı bir sirketteyim, havacilikla alakalı ulaşmak istediğim yere geldim. Ancak şimdi gördüğüm manzara sadece isimlerin değiştiği. A, B ya da C şirketi farketmez. Hepsi birer makine, duyguları, vefalari yok. Bugün kaymağını yiyen kişilerin yarın birer birer işten cikarildiklarina şahit oluyoruz. X, Y, Z farketmez. Hangi kuşak olduğun değil kendini ne kadar geliştirdiğin önemli. Yıllarca 8-17 çalışıp, buna rağmen akşamları ya da haftasonlari bir kursa gidip kendini gelistirmeyen o kadar fazla insan var ki. Şu an sadece onların şikayetlerini duyuyoruz. Herkes "neden ben değil de o?" sorusunu sorar olmuş. Kimse cevap veremiyor. Forumlar, internet siteleri sürekli eleştiren yorumlarla dolu. Kimse de bir çözüm önerisi yok. Bu sesler kendileri şikayet ettikleri düzenin bir parçası olana kadar devam ediyor. Daha sonra onlarda susuyor, şikayet etmeyi bırakıyor. Yerlerine yenileri geçiyor, onlar başlıyor "neden o insan" demeye. Ve aradan geçen uzun yıllar sonra üzülerek gördüm ki cepleri dolu ama içleri bomboş insanlar olmuşuz. Ne kendimizi geliştirmiş ne parçası olduğumuz düzeni değiştirmeye cabalamisiz. Bu yüzden ilk suclamamiz gereken bordroda is veren kısmında adı yazılı olan değil aynada gördüğümüz insan olmalı.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
CVP İST ~ 6 yıl önce
BU HAFTA CEVAPLARIMDA BİR AKSAKLIK OLUŞTU. SİZİ PAZARTESİNDEN SONRA MUTLAK CEVAPLAYACAĞIM.KUSURUMA BAKMAYINIZ LTF.
CVP RAMİZ KARA... ~ 6 yıl önce
Ramiz Karadenizli isimli bir okur, aşağıdaki yorumu göndermiş "Çetin efendi çetn efendi doğru şeyler yaz"4 kez denedim sistem maalesef kayda almıyor.Bu okur önce yazıda doğru olmayan şeyi belirtse iyi olacak.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Bülent ~ 6 yıl önce
Bu y ve z kuşaklarına yönelik tespitler genelde batı kaynaklı çalışmaların yansımalarıdır. Kuşak farklılıkları tabiki bir oranda bizde de vardır ancak işsizliğin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede genç kardeşlerimizin Amerikalı yaşıtları gibi bağımsız haller sergilemeyeceği de ortadadır. Ülkemiz istihdamında belirleyici olan şey kuşak farklarından ziyade nepotizmdir. Thy bünyesinde Kurani bir ilke olan “işi ehline verin” anlayışı hüküm sürseydi kuşaklar arasındaki farkları da olumlu yönde başarıya yakıt eyleyebilirdik. Ne ki en kıfayetsiz müptezellerin bile yandaşlıkla mevzi kazanabildiği, dürüstçe muhalif olduğunu söyleyen onurlu ve çalışkan insanların vicdansızca tasfiye edildiği bir düzende kuşak farklarının bir hükmü kalmıyor.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Ali ~ 6 yıl önce
Alkış
Pamuk ipligi ~ 6 yıl önce
İş bir yana herkes pamuk ipliğine bağlı yaşıyor ,”hiç ölmeyecekmiş gibi çalış,yarın ölecekmiş gibi ibadet et “sözünden yola çıkarak hesap gününde herkes hesabını verecek ! Bu dünya fani herşey gelip geçici Adaletin olmadığı bir yerde güven,saygı ve itibar aramak hayalcilik olur. Yarın ölüp gittiğinde yanında hatrı sayılır amcan veya torpilin olmayacak,onun için herkes “ annesinin çocuğundan kaçacağı günden “kendini kurtarmaya baksın Helalince kazanılmış asgari ücret ,torpille kazanılmış 10 bin liradan evladır Saygılar

Yanıtla

Kalan karakter 1000
km ~ 6 yıl önce
z kuşakları çalışmıyorlar

Yanıtla

Kalan karakter 1000
vefa ~ 6 yıl önce
THY de 25 yildan fazla hizmet verdim, basarili oldugumu dusunuyorum. Emekli olurken yoneticilerden biri dahi hayirli ugurlu olsun demedi, cunku kendilerinden olmadigimi biliyorlardi. THY de bu kultur yerlesdi, bunda yoneticilerin katkisi cok, ayip ediyorlar.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
Kpt ~ 6 yıl önce
Bu arkadaslar buyuk hayal kirikliklari çöküntüler yasamaya mahkum. Malum yasadigimiz ulke turkiye ve onlar bu gercegin farkinda degil.

Yanıtla

Kalan karakter 1000
özen ~ 6 yıl önce
güzel düşünülmüş ve özenle kaleme alınmış bir yazı. teşekkürler.

Yanıtla

Kalan karakter 1000

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000