Havacılık hukuku, yolcu hakları ve konvansiyonların konuşulduğu Kara Kutu, yine bir çok bilinmeyen konunun üzerine gitti.
CHIKAGO KONVANSİYONU
Hava hukukunun başlangıcının Paris’te başladığını belirten Avukat Öztürk; “Paris emniyet amirinin çıkardığı emirname ile başladığını söyleyebiliriz. O zamanlar balonla uçmak söz konusuydu. Daha sonra uçağın icat edilmesiyle gelişim kazandı. Sonrasında 1944’te Chikago’da ilk sözleşme yapılarak konvansiyon halini almıştır. Chikago konvansiyonunun dünya havacılığının ilk kanunu olduğunu ifade edebiliriz. Hiçbir ülke üye olmak zorunda değildi ancak üye olduktan sonra kurallara uymak zorundaydı. Türkiye de o dönemde üye değildi ancak kurallara uygulamaya çalışan bir ülkeydi. Genellikle yolcu ve şirket haklarını eşit düzeyde savunan ve kimsenin mağdur olmamasını sağlamaya çalışan bir konvansiyondu.
Ancak en önemli özelliği kazaların tespiti için gerekli çalışmaları daha farklı yollardan yapmasıydı. Mesela bir uçak kazası yaşandı ve bu kazanın nedenini bilmesi muhtemel birileri var. Ancak kişi konuşmuyor, çünkü korkuyor. Dava açılmasından yada kazanın sorumlusu olarak gösterilmesinden korkuyor. İşte bu kişiye öyle bir garanti veriliyor ki adam çıkıp bildiği her şeyi anlatabiliyor. Bu An Ex 13’ün en önemli kuralıdır. Dünyanın bir çok ülkesinde olmadığı gibi bizde de böyle bir uygulama yok. Burada önemli olan şey tanığı konuşturmak ve kazanın nedenini öğrenmek. Bir pilottan örnek verelim. Pilot bir bakıyor flaplar çalışmıyor, diyelim ki iniş takımları açılmıyor yada yanlış yönlendiriliyor ve uçak pilotun tüm çabasına rağmen kırıma uğruyor. Pilot yaşıyorsa eğer konuşturmak ve nedenlerini öğrenmek zorundasınız. Bu da ona garanti vermekle olur.
Amsterdam kazasında ilk tespiti kraliyetteki bir kurul yaptı. Hollanda savcılığı kokpitteki ses kayıt cihazlarını istedi ama kurul bunu kabul etmedi. Çünkü garanti, yerini suçlamaya bırakabilirdi.
Japonya da bu kuralı uygulamayan ülkelerden biri. Japon Havayollarının bir uçuşunda bir kadın kemerini takmadığı için türbülans sırasında kafasını tavana çarparak hayatını kaybediyor. O uçağın pilotu yıllar süren bir yargılamanın sonucunda beraat etti ve Japon pilotlar derneği dünyaya yalvardı yardım edin diye. Yani kurallar ve uygulamalar coğrafi bölgelere göre değişebiliyor.
VARŞOVA KONVANSİYONU
Havacılığın kendini geliştirmesinin ardından 1929’da Varşova Konvansiyonu imzalanıyor. En önemli özelliği anlaşma yapan ülkelerin kendi aralarında yaşanan kazalarda para cezaları ödeniyor olmasıydı. İhtiyaca göre hususlarda değişiklik yapılabiliyor. Varşova Konvansiyonu’nda yolcuların haklarını ve şirketlerin zarar etmesini engellemek esastır. Bir yolcu bagajında değerli bir eşya varsa bunu belirtmek zorundadır ama değerli eşyayı teslim almamak da şirketin kendi tasarrufundadır. Teslim edilen bagajın arızalı verilmesi halinde hemen orada şikayet edilmeli ki hak aranabilsin. Yani taşıyıcının sorumluluğu hatırlatılmak isteniyor. 2 saati geçen gecikmelerde yolcuya mutlaka tazminat verilir. Maalesef bizim yolcularımız haklarını bilmiyor, kim uğraşacak diye düşünüyor. Ancak yolcuların hakları aslında sabit ve hak aramaya son derece müsaittir. Yolcular haklarını aramalı. Eğer taşıyıcı şirketin bir ihmali varsa bir eksiği varsa şikayet edilmeli. Yolcu kendi hakkını kendisi koruyacak.
Anlaşma yapılan ülkeler, bu kuralları uygulamayı bir nevi kabul etmiştir. Yapılan anlaşmalarda yolcuların bagaj sorunları, gecikme durumları ve kırım olaylarında hakları belirlenmiştir. Üye olan ülkeler bu kurallara uymak zorundadır. Hatta Amerika bir defasında yolculara verilen tazminatı az bulmuş ve üyelikten çıkmak istediğini söylemişti ama diğer üye ülkeler tazminatta artışa gitmiş ve Amerika’yı kaybetmemişti.
1999’da imzalanan Montreal Konvansiyonu’nun Varşova Konvansiyonu’nun çatısı olduğunu ifade eden Öztürk, buradaki eksikleri gidermek için imzalanan bir konvansiyon olduğu açıkladı.
İşte Kara Kutu'nun tamamı:
Yorumlar Tüm Yorumlar (6)