Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, uçak yolcularının saatlerce uçak içinde bekletilmesine tepki gösterdi, Rötar varsa yolcular salonda beklesin dedi...
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, katıldığı bir televizyon programında yerli uçak üretiminden üçüncü havaalanına, rötarlardan Atatürk Havalimanı’nın kapasite sorunlarına kadar bir çok konuda önemli açıklamalar yaptı.
Bakan Yıldırım, ilk olarak daha önce ‘istersek üç ayda yerli uçak üretiriz’ şeklindeki açıklamasının kamuoyu tarafından yanlış anlaşıldığına dikkat çekti.
O günkü görüşlerine açıklık getiren Yıldırım, “ Aslında ifade etmek istediğim şey şuydu: Bir şeyi yapıyor olmanız yetmiyor, yapabilirsiniz. Türkiye 1938-1946 yılları arasında uçak yaptı. Dünya yapmadığı halde yaptı. Kim yaptı? Nuri Demirağ yaptı. 8 adet de sipariş aldı ama siparişlerini teslim edemedi. İflas etti. Yeşilköy Havaalanı’nda yaptı, memleketi Divriği’ye kadar da uçtu ve indi. Bu Türkiye açısından müthiş bir başarıdır o tarihler arasında. Ama o dönemin yönetimi birtakım siyasi hesaplarla batırdılar adamı. Eğer orada devam edebilseydik, şimdi Airbus, Boeing halt etmişti” dedi.
Uçağı yaptıktan sonra uçurabilmek için sertifikasyon sorununun halledilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım şöyle konuştu:
”Bir uçak yaptınız. Bunu uluslararası düzeyde uçurabilmek için 30 bin tane parçası var. Her parçanın tip onayı olması lazım, sertifikası olması lazım ve bu uçak her yerde uçar diye sertifika almanız lazım. Kendi ülkenizde uçuracaksanız kimse birşey demez. Risk size ait. Bir başka ülkeye uçuracağınız zaman bu prosedürleri tamamlamanız lazım. Zorlukları bu. Uzun ve yorucu bir sertifikasyon çalışması yapmak gerekiyor. İmkansız değil zor. Bunun için bölgesel bir uçağı lisansla yapacağız. O arada da kendi dizaynımızı geliştirmek için çalışmalara başlayacağız. Bunun için çalışma yapanlar var. Biraz daha şekillendikten sonra kamuoyu ile de paylaşacağız. Aslında şöyle de bir avantajımız var; yeterince kümelenme oldu. Uçak yan sanayi ile ilgili İzmir’de, Ankara’da, Eskişehir’ de çeşitli firmalar oldu. Bunlar komponent yapıyor. Kime yapıyor, Boeing’e yapıyor, Airbus’a yapıyor, Bombardier’e yapıyor, Embraer’e yapıyor. Bunlar ülkemizin değeridir. Yarın öbür gün ana müşteri olarak biz çıktığımızda bize yapacaklar. İdare olarak bize düşen uluslararası düzeyde uçuşunu sağlamak. Bunun yolu da, pazarın hakimiyetini elinde bulunduran oyuncularla birlikte çalışmak.”
Üçüncü havaalanı konusuna da değinen Yıldırım, kanal İstanbul projesinde çıkarılacak hafriyatla 6 kilometrelik bir ada yapılabileceğini, bunun da denize dökülerek üçüncü havaalanının dolgusunda kullanılabileceğini kaydetti.
ÜÇÜNCÜ HAVAALANI ŞART DEĞİL ELZEM
Bakan Yıldırım’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri de son dönemde artan uçak rötarlarıydı. Rötarları ve aksaklıkları konuşmak yerine bunların nasıl önlenmesi gerektiğinin konuşulması gerektiğini kaydeden Binali Yıldırım, Atatürk Havalimanı’nda 2002 yılındaki trafik sayısının 8 milyon, 2011 yılındaki rakamın 32 milyon olduğunu hatırlattı. Yolcu sayısındaki artışa rağmen Atatürk Havalimanı’nın fiziki alanının gelişmediğine dikkat çeken Yıldırım şöyle devam etti:
“Demek ki bu havaalanı eskiden etkin kullanılmıyordu. Böyle de bakılabilir. 1 saatlik trafik 40’tı şu anda 55. Sabiha Gökçen sıfırdı, şu anda orası da doldu. Orada da birikme başladı. Yeni bir pist istiyor. Bütün bunların sebebi; Türkiye’de yılda 8,5 milyon insan seyahat ediyordu 2002 yılında. Şimdi 58,5 milyon insan uçuyor. 7 katı artış oldu. Bu sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların en fazla yaşandığı yer Atatürk Havalimanı. Burada yaşanan sorunlar diğerlerine de yansıyor. Bu bir dama oyunu gibi. Bir yerde bir hata oldu mu, zincirleme hepsini etkiliyor. Atatürk Havalimanı’nın genişletilmesi mümkün değil. Sabiha Gökçen’de zaten trafik yoktu. Açtık orayı ve şu anda 12 milyonun üzerinde trafik var. Üçüncü havaalanı şarttan da öte elzem. Ona başladık zaten.”
Her türlü olumsuz koşullara rağmen yolcuların rötarlı da olsa uçurulduğunu anlatan Binali Yıldırım, Atatürk Havalimanı’nda lodos estiğinde tek bir pistle operasyonun yürütüldüğünü, geçtiğimiz hafta yağan kar başka ülkelere yağdığında havaalanlarının kapatıldığını söyledi. “Ama biz şöyle düşünüyoruz; gecikmeli de olsa uçuralım insanları” diyen Yıldırım, “ Bazen iyilik yapalım derken olumsuz algılamayı da beraberinde getiriyor. İptal etmek belki daha doğru, o riski almamak. Biz başka ülkelerdeki gibi kapatma yapmadık, kısa aralıklı gecikmelerle trafiği tamamladık. Vatandaş mağdur olmasın diye sorumluluk alıyoruz ama diğer yandan da insanları mutlu edemiyoruz. Çünkü gecikmeler yaşanıyor. Sanki bunlar kasti gecikmeler gibi” dedi.
Bakan Yıldırım, gecikmelerde işletmecilerin de kusurluğu olduğunu kaydederek, havayolu şirketlerinin yanlış uygulamalarına da değindi.
Yıldırım şöyle konuşt: “Gecikme olabilir. Bir şekilde bir gecikme var diyelim. Bu gecikmenin çaresi, insanları uçağın içine alıp bekletmek değildir. Salonda oturtursunuz, sorun ne zaman aşılırsa o zaman bilgilendirirsiniz, saatinde kalkmayacak, 2 saat sonra kalkacak. 2 saat umudunuzu kesin burada oturun. Şimdi bunu havaalanının kapasitesine bağlamanın bir anlamı var mı? Terminalin kapasitesi yeter. Şartlar da konforlu. Yolcular orada otursun 1-2 saat, ya da iptal edecekseniz, iptal anonsunu yapın işi bitirin. E uçağa alalım, ondan sonra uçak sıra bekliyor, motor çalışma izni bekliyor, buzlanmışsa de icing yapılıyor onu bekliyor. Bir saat de Ankara’ya uçacaksınız 2 saat uçağın içindesin. Bunlar havayolu işletmeciliği ile ilgili hatalardır. Bu konuda en kolay iş, sorumluluğu bir başkasının üzerine atmaktır. Bu kolaycılıktır. Denetlemelerimizi biraz daha sık yapacağız. Ancak bilinen bir gerçek var; Atatürk Havalimanı kapasitesinden yüzde 50 daha fazla çalışıyor ve arkadaşlar büyük bir fedakarlıkla bu trafiği yönetmeye gayret ediyorlar. Atatürk Havalimanı doymuştur. Bu şartlar altında büyümesi sürdürülebilir birşey değil.”
Binali Yıldırım son olarak low cost havayolculuğa da değindi, havayolu şirketlerinin uçak içinde farklı fiyat politikalarıyla yolculara çeşitlilik sağladığını söyledi.
Yıldırım şöyle konuştu: “Adam ayakta kalabilmek için ucuz sattığı ile pahalı saatığını birleştirecek. Herkese seçenek hakkı tanımak daha iyi birşey. Ben fazla para verip uçmak istiyorum, bana bu imkan sağlansın diyene, ‘bizde bu yok kardeşim’ demek mi doğru? ‘Kardeşim sen burada uç, sen de burada uç.’ demek mi? Hepsi aynı uçağın içinde. Belki hoş birşey değil ama, hayatın gerçeği bu. Herkes asgari konfora uymak zorunda. Herkes 33 inç koltuk aralığı bırakmak zorunda. Bu aralığı açtığın zaman konfor artıyor. Bunun altına da düşemezsiniz zaten. Niye yapıyorlar, bu uçakta 150 kişi yerine 180 kişi taşırsam koltuk maliyeti 0,30 cent’ten iner 0,26 cent’e ben de böylece zarar etmem. Düşünce bu. Yani iş ölçek ekonomisine geliyor. Diyelim ki tek uçucusunuz. O zaman şöyle yollara gitmemeniz lazım; nefes aldın para, önde oturdun para, su içtin para. Bizde de uygulamaları var. Low cost taşıyıcı olarak adlandırılıyor. Bu tip uygulamaları aslında herkesin tercihine göre alabileceği imkanları oluşturma diye de adlandırabiliriz. Bunu bir olumsuzluk değil de, hizmeti çeşitlendirme olarak da adlandırabiliriz.”
Yorumlar Tüm Yorumlar (25)