Türkiye ile Rusya arasında düşürülen uçak sonrası yaşanan kriz Türk yolcuları etkilemeye devam ediyor.
Özellikle Rusya'da yaşayan Türk vatandaşları, havalimanlarında ciddi sıkıntılarla boğuşuyor. İşadamlarına Rus havalimanlarında yapılanlar henüz akıldan çıkmamışken, bazı yolcuların Türkiye seyahatleri de adeta kabusa dönüyor.
Rusya'nın Türkiye'ye uyguladığı vize serbestisini kaldırmasının ardından Cemile Demir Uzunoğlu, yaşananları blog sayfasında anlattı. Vize sürelerinin dolması ile apar topar Türkiye'ye dönmek zorunda kaldığını anlatan Uzunoğlu, Domodedovo Havalimanı'ndan başlayarak Pegasus uçağına girene kadar yaşadığı tüm detayları bir bir kalema aldı.
İşte Uzunoğlu ve eşinin Rusya'da yaşadıkları;
Bu yazımı Türkiye'den yazıyorum. Beklenen oldu, vizelerimizi yenilemediler ve apar topar dönmek zorunda kaldık. Dönüş yolculuğumuzda yaşadıklarımızın etkisini atlatmak için biraz bekledim. Çok sinirli bir ruh haliyle yazmak istemedim. Şu an etkisinin azaldığını umuyorum, yer yer sinirlenirsem kusuruma bakmayın...
28 Aralık Pazartesi günü son bir umutla belki insafa gelirler diye beklerken, eşimin şirketi uçak biletlerimizin alındığını söyleyiverdi. Hatırı sayılır kişilerin araya girmesi bile işe yaramamıştı. Bir de Christmas tatili girince araya süreç tamamen durdu. Hemen valizlerimizi hazırladık, 30 Aralık vizelerimizin son günüydü. 29 Aralık Salı günü düştük yollara.
Moskova'da üç tane havaalanı var. Bize yakın olan Vnukovo Havalimanı. Türk şirketlerinden de Thy'nin kullandığı havalimanı Vnukovo, Pegasus'un kullandığı ise Domodedovo Havalimanı. Buraya gelip giderken Pegasus'un Sabiha Gökçen'e, Thy'nin Atatürk'e inmesine bakarak seçiminizi yapabilirsiniz. Ama emin olun anlattıklarımdan sonra size uzak olsa bile Atatürk Havalimanı'nı tercih edeceksiniz. Son yolculuğuma kadar üç kez Vnukovo üzerinden giriş çıkış yaptım ve hiç sorun yaşamadım. Bagaj hakkı yarı yarıya fazla olduğundan Thy'yi tercih etmiştim. Doğru tercih olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Domodedovo'ya ulaştığımızda uçuşumuza iki saatten biraz fazla zaman vardı. Check-in'de çok sıra yoktu, valizlerimizi verdik. Küçük seyahat kafesindeki muhabbet kuşumuz için işlem yapıp yapmadıklarını sordum. Görevli hayır dedi, biletlerimizi keserken yan gişedeki görevliyle Rusça bir şeyler konuştular ve bize beklememizi söylediler. Sonrasında ise kabus başladı. Havaalanı kuralları gereği kuşu götüremeyeceğimizi söylediler, yetkili müdürle konuşabilirsiniz dediler, müdür biryerlerden çağırıldı ama gelmedi ve kesinlikle götüremeyeceğimizi söyleyip duruyorlardı. Kuşun evcil hayvan kimliğini ve parazit kontrollerinin yapıldığına dair belgeleri göstermeme rağmen, karşımdaki görevli kadın asla diyordu sürekli. Yaklaşık 25 dakikalık bir kayıptan sonra, kadın bize "Belki bir çantaya koyarak göstermeden geçirebilirsiniz." dedi!..
Pasaport kontrole gelmeden bir güvenlik noktası çıkıverdi karşımıza, pasaportumuza bakıp el bagajlarımızı tartıyorlardı. Ben geçtim, ama eşim arkada kaldı. Biz kuştan korkarken bagajlarımızı alamayacaklarını söylediler. Kesinlikle İngilizce konuşmadıkları için el kol hareketlerinden çıkartım yaparak, eşim check-in'e geri dönüp bagajlara kontrol edildiğine dair bant yapıştırttı. Fakat aynı kadın tekrar sert Rusça'sıyla yüzümüze bağırdı. Biz anlamadıkça sesi daha da yükseliyordu, arkamızdaki bir Rus halimize acıyarak bize tercüme etti. Bagajların ağır olduğunu söylüyormuş, eşim tekrar koşarak gidip bagajın ağır olanını uçağa verdi. O arada fazla bagaj ödememek için görevliye rüşvet vermesi de zamandan tasarruf etmemizi sağladı. Bu sırada ben o geçemediğimiz noktada beklerken gözlem yapma şansını yakaladım. Rus pasaportuna sahip olanların kocaman valizlerini hiç tarttırmadan geçtiğine, TC. pasaportuna sahip olanların küçücük sırt çantalarının yine tartılmadan, hafif olmalarına rağmen alınmadığına şahit oldum.
Eşim koşarak döndüğünde bizi bekleyen daha çok sürpriz ve uçuşumuza da 25 dakika vardı. Pasaport kontrolde genç bir çocuk bize sırasını verdi sağ olsun ama memurların eline düşmüştük bir kere. Eşim 10 dakikalık kontrolden sonra geçti ben yanındaki memura hala fotoğraftaki kişi olduğumu kanıtlayamamıştım. 25-30 yaşlarında genç bir kadın, bana ve fotoğrafıma en az 35 kere baktı. İkna olmadı, saçlarımı kulaklarımın arkasına almamı işaret ederek anlattı, yine ikna olmadı bir yere telefon etti ve telefonda konuşmalarını anlayamasam da yere bakarak nasıl sırıttığını gördüm. Resmen dalga geçiyordu. Yanındaki memura pasaportumu gösterip bir şey sordu sorun yok cevabını aldı. Ama yine ikna olmadı, geciktiğimi hatırlattığımda ağzını yamultarak "I know" dedi. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum, kontrolden sonra bir güvenlik noktası daha vardı.
İşte orası beni benden aldı. Kuşu sokuşturduğumuz çantadan çıkarmamız gerekti, çünkü herşeyimizin x-ray'den geçmesi gerekiyordu. Uzay mekiği gibi bir şeyin içinde kollarınızı havaya kaldırıyorsunuz ve mavi bir ışık etrafınızda dönerek sizi tarıyor. Karşıdaki memur size birşey söylüyor ve geçiyorsunuz. Ama Rusça olduğu için anlayamadığım uzunca birşey söyledi, anlamadım dedim bağırarak tekrarladı, yine el hareketinden geçebileceğimi anladım. Artık o kadar tak ettiki gidip kadının suratına İngilizce lütfen diye bağırdım. Sonrasında gülerek elimden kuşu alıp bir başkasına verdi. Eyvah dedim, kuşu gerçekten almayacaklar. Bir poşetten yara bandına benzer bir şey çıkarıp kuşun kafesine sürttü, bandı bir makineye soktu ve makine kırmızı alarm verdi. Neredeyse ağlayacaktım, ama testi yeni bir bantla başka bir makinede yaptı ve yeşil ışık yanınca rahatladım. Bu sırada bir Rus iki köpeğiyle elini kolunu sallayarak geçip gitti. Neyseki kuşu geri verdiler, eşim de "Eşyaları ben aldım, sen koş" deyince maraton başladı. Önde ben elimde kuş, arkada eşim kucağında bir yığın eşyamız, trajikomik bir haldeyiz. Uçağın bulunduğu kapı da epeyce uzaktaydı, uzun bir maratondan sonra uçağa yetiştiğimizde bagaja vermediğimiz küçük bir valizimizin o son kontrol noktasında kaldığını farkettik. Pegasus yetkilileri yardımcı olur gibi yapıp, hiç çaba sarfetmeden maalesef dediler.
Burada uçağı anlatmak için yeni bir paragraf şart. Geç kaldığımız için tüm bagaj yerleri doluydu. Bilgisayarlarımızı ve omuz çantalarımızı ayaklarımızın yanına koyduk. Montlarımız, atkılarımız, kat kat giyinmek zorunda kaldığımız hırkalarımız vs. ise kucaklarımızda kocaman bir dağ oluşturdu. Kuşumu da servis masasını açıp üzerine koydum. Normalde hostesler kalkıştan önce kemerlerimizi kontrol ederler ya tek tek, bizim kemerlerimizin görünmesi imkansızdı. Ama kimsenin umurunda değil, köy uçağı desem yeridir. Yanlış anlaşılmasın, eskiden köye gidip gelirken bindiğimiz ilçe-köy arası küçük minibüsler vardı, onları kastediyorum. Bu arada uçağın %70'i Rus yolculardan oluşuyordu. Putin amcanın yasağını pek dilemiyorlar sanırım.
Biz sonradan öğrendik Domodedovo Ocak 2011'de çeçenlerin canlı bomba saldırısına uğramış, belli ki güvenlik önlemleri en üst safhada. Ancak tam bir ayrımcılık söz konusu, hiç bir sebep bize orada yaşatılanları haklı gösteremez. Orada yönetimsel bir sıkıntı var, ülke kiminle sorun yaşasa onları düşman sayıyorlar demekki. Tüm havaalanı personeli emir almışcasına, sert, tavizsiz, kesinlikle İngilizce konuşmayan, sürekli bağıran tiplerdi. Hiç bir yerde bu kadar aşağılanmamış, üçüncü sınıf insan muamelesi görmemiştim. El birliğiyle bize uçağı kaçırtıp, bizi kaçak durumuna düşürmeye çalıştılar. Bu arada bizimle aynı uçuşta olan bir arkadaşımızın da saatine el koymuşlar. Ne komik bombalı saat olsa gerek, yoksa memur beğenip almış olamaz ya...
Tüm bunların yanı sıra ertesi gün bir arkadaşımız da ailesiyle birlikte Vnukovo havaalanından en ufak bir sıkıntı yaşamadan geçti. Siz siz olun Domodedovo'dan uzak durun... (Kaynak)
Yorumlar Tüm Yorumlar (65)