Tam da sıcak gündeme denk geldi. Üstelik AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ün, THY çalışanlarının grev hakkını elinden alan yasa tasarısının kabul edildiği sırada. Kabin hizmetlerinde ucuza, niteliksiz, 'part time' görevli çalıştırılan günlerdeyiz. Toplu sözleşmenin hayal, ikramiyenin ise artık rüya olduğu bir süreçteyiz. Ama bu arada THY'nin daha önce Barcelona, Manchester United gibi takımlara sponsorken şimdi de Eintracht Frankfurt takımına sponsorluk yapacağının konuşulduğunu hayretle izlemekteyiz...
O gün, THY'de VIP'te yer görevlisi olarak 20 yıl hizmet vermiş, 'zorunlu emeklilik'ten sonra Halkalı'daki konutunu cennete çeviren Sevgi Aksoy'a konuk olurken, ulusal hava yolu şirketimizin nasıl da kimliksizleştiğini belirlemekteyiz.
Lütfen bu kez okumayın!
MEDENİYETE ÖZENDİM
-Kaç yıl çektin milleti? Nereden aklına geldi Türk Hava Yolları'na girmek?
20 sene çektim. O zamanlar özendim işte, medeniyetlerine, kıyafetlerine, güler yüzlerine, güzelliklerine..
-Peki, hala öyle kalabileceğine inanıyor musun?
İnanmıyorum.
Tam 12 sene önceye gidiyoruz. Türkiye'nin, Japonya'daki Türk Yılı'nı geciktirdiği, bizim de defile için İmparator'a alelacele götürüldüğümüz yıldayız... Yanlış mimariden dolayı otobüslerin VIP'e yanaşamadığı, bu nedenle VIP'lerin bavul taşımak zorunda kaldığı günler. O gün, Kenan İmirzalıoğlu, türkücü bir kadın, Erkan Özerman hatta eski Bakırköy Belediye Başkanı Ali Talip Özdemir'in damatları olduğu Özaltın Ailesi de VIP'te. Domates, biber, salça gibi yiyecekler Türk Yılı kutlamasında kullanılmak için götürülecek... Valizimle beraber gümrükten geçirmem için elime tutuşturuldukları sırada öğreniyorum bunu. Ne uluslararası taşımacılık kurallarına ne de ada ülkelerine sokulabilecek ürünlerle ilgili kısaltamaya uymayan bu hukuk dışı davranışı protesto etmem ve 2,5 ton bagaj, 50 yolcuya rağmen uçaktan inmemi hatırlatıyor Sevgi... Necati Doğru'nun 'Davos'taki dolmaydı Tokyo'daki taze badem' başlıklı unutulmaz makalesini hatırlatıyor. Ve benim Japonya uçağına binmeyi reddedip dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın görevini kaybetmesine sebep olup olmadığımı soruyor. Tabii ki geçiştiriyorum... Ama o cebbar durmuyor yaylıma devam ediyor...
Evet, sen uçak Japonya'ya inene kadar havaalanında tutulacaktın yasal mecburiyet olarak; ben de tatile gidecektim. Fakat yine bu kurala da uymayıp, sana business bilet kesip Antalya'ya THY yönetim kurulu üyesinin sahibi olduğu Cornelia Oteli'nin açılışına göndermişlerdi; susman için. Hatırlar mısın? Sahnede Deniz Seki vardı; binmeyi reddettiğin Japonya uçağında da Hüsnü Şenlendirici... O gece bizim bitişik odada kalıyordu o zengin patron hem de mutaassıp eşiyle. Tüm gazetelerde başlıktın! Bülent Ersoy, 3,5 saat konuşmuştu seninle...
KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ?
-Boş ver bunları. Geçmiş zaman... Kimler geldi, kimler geçti? Sen onu anlat.
Bütün partiler, 20 sene geldi, geçti.
-Seks partisi de mi?
O da geçmiştir elbet ama benim bildiklerimden değil. Belki de kendi aralarındadır o partiler. Ben İstanbul Üniversitesi Filoloji mezunuyum. Aynı zamanda insan psikolojisi eğitimi de gördüm ve master yaptım. İstanbullu olmamla birlikte tüm bunlar avantaja dönüştü. Sırf bu yüzden problemli, -yok yok 'Kendini seven' diyelim- tüm yolcular bana düşerdi. Melike Hasefe'den -ki çok severdim, biracıydı- Yıldırım Aktuna'ya hepsi... Hatta bir sabah Ajda Pekkan'la sabah 6'da VIP'e geldi. Kadın ameliyattan yeni çıkmış. 'Aman' dedim 'Bu mu güzel kadın?' Pejmürde bir kılık, saç baş birbirinde... Ama şimdi hoş. Hoş, o Kral TV gecesinde göğsünde mutfak kepçesi olan tulumunu çok komik buldum ama o, Ajda Pekkan işte. O zaman rektörler, diplomatlar ve askeri kumandanlar, devlet sanatçıları da VIP'ten uçardı ve çok nazikti insanlar. Bugün 'first lady'ler yanlarında 15-20 kişiyle geçiyorlarmış. Geçen gün Türkan Şoray gelmiş, kapıdaki arkadaş almamış, neyse ki durumu düzeltmişler. VIP çok özel bir yer, tabii bana göre değil onlara göre... Normal hayatta evlerinde samimi olup kontuarda tanımayanları az görmedik. Değişiyorlar oraya gelince. Kendilerini üstün, halkı küçük görüyorlar. Hatta kurumsal olarak mertebe kaybettiklerinde bile kavga dövüş orayı kullanmak isteyenler az değil.
SİZ YEDİNİZ ŞİMDİ SIRA BİZDE
-Atatürk'ün sözü, 'İstikbal göklerdedir'' yazısı kaldırıldı uçaklardan. Hatta Atatürk rozeti takanlara uyarı bile verildiği iddia edildi. Ne düşünüyorsun bu konuda?
350 yer gördüm mesleğimde. Hatta seninle Paris'e bile gitmiştik hatırlarsan. Z klas bilet kalktı, ikramiye bilet kalktı. Çok büyük fiyatlar çıkarıyorlar. Barselona'ya gitmek istedim. Bilet için gittiğimde, THY'de torpille göreve gelmiş bir görevli arkadaş 'Siz çok gördünüz THY'nin güzelliklerini, artık sıra bizde' dedi, üzüldüm.
-Ben bir yolcu olarak uçuş ekibinden ve pilotlardan çok memnunum. Ancak yer servisinden sorumlu olan TGS'den ve 'check in' işlerinden tutun da tüm süreçten çok şikayetçiyim. Üstelik takip de ediyorum. Yakınlarına bol bol ikram varken, hediyeler sunulurken ve bedava biletler verirken, bizlere saatlerce rötarlar, kalkış kuyrukları, hadsiz yer hizmetleri... Say say bitmiyor. Hem yolcu, hem personel sıkıntı içinde. DHMİ kontrol kulesinin tazminatlarını 22 ayda zor ödüyorlar. TAV yüzde 30'unu 'Aeroport de Paris'e devretti. Bu nedenle 23 Mayıs'ta bir eylem yaptı ekipler. Ama ne uçuş programını ne de kurumsalı etkilemeden. Ben de elimde pankartla dolaştım alanda destek için. Tüm bunlar sence neden?
Katılım çok güzeldi, senin sayende ben dahil birçok insan geldi. Bir buçuk yıl olmuş, toplu sözleşme imzalanmamış. Dışarıdan yandaş, paydaş, candaş eleman görüşmeleri yapılıyor, haklar gasp ediliyor. Bana emekliliğim telefonla bildirildi zaten. 'Kaşının üstünde göz var', 'Kilo aldın', 'Oğlun gece kulübüne gitti' gibi bahanelerle emekçiler işten atılıyor. Dünyada normalde günde uluslararası iki bacak (uçuş noktası) ve ayda 80 saat uçuş kanuniyken, bizde 110 saate varıp, dört bacak çalıştırılıyorlar. Ücretler de dünya standardı değil, çoğunun kulak zarları yırtık, omurgaları hasarlı ve yüksek radyasyona maruz kalıyor. Sabahın körü telefonla uçuşa çağırılanlar var.
-Önce teknikten başladı operasyon, sonra yer hizmetleri, derken ikram geldi, ya sonra? Uçakta Sözcü Gazetesi dağıtmak zorunda kalıyorum Yılmaz Özdil gibi. Nedir bu kaos?
Aaaa o gazete beyinleri yıkar sanıyorlar.
-Elbette yıkar ama ancak kirli beyinleri. Baksana artık Türk pilotları da azalıyor. Hep yabancı pilot adı duyuyoruz. Yabancı ekipler de gelir mi sence ya da tesettürlü kabin ekibi?
Bir havacılık yazarı 'Türk pilotlar bu işi beceremiyor' yazdı; bilmem neden... Malum, 'Ben Temel Kotil'in yakınıyım' diye ekonomi bilet alıp pahalı kısma oturan yazar-çizer az değil günümüzde. Kuala Lumpur modeli de dediler. Orada vardı örtülü bayanlar ama uçak içinde yoktu. Düşünsene tesettürlü bir kadın nasıl alkol servisi yapsın ki? 'Uçurgaçlı götürgeç', 'gökkonuksal avrad' demişti TDK. Çok gülmüştük. Şeriat ülkelerinde kadın çalışamadığından yabancı alınıyor. 'İstikbal göklerdedir' yazardı, artık istikrar nerede belli değil.
Konu hassas bir yöne doğru gittiğinden hemen vazgeçiyorum. Üstümüzü giyip Atatürk Havalimanı'na gitmek üzere yola çıkıyoruz ve yolda soru-cevap devam ediyoruz. Hava, hafif yağmurlu. Daha yeni Doha'dan dönerken uyuyup kaldığımda üstümü sessizce örten o zarif genç kızın kimliğini hayal ediyorum. Bana o gün katılanların verdiği eylemden kalma pembe düdük ise cebimde.
-Türk Hava Yolları eskiden bu kadar sıkı güvenlik kontrolü olan bir şirket değildi ve bugün epeyce sıkı. Sence güvenlik zafiyeti var mı?
Olmaz mı? Kargo kapısından giren çıkan belli değil, taşeron firmaların kullandığı elemanların kim olduğu bilinmiyor. Bir de devletin özel korumaları var, onlara laf söyleyemezsin bile, iter geçer valla. Hatta belediyenin katı atık kamyonları apronda cirit atar. Pistin inşaatında müteahhidin şoförü hız denemesi yapıp kaza yaptı unutma. Yolcu ne kadar sıkı aranırsa aransın bence eskisi kadar güvenlik yok. İktidar sahiplerine dokunulamıyor. Ha bir de transit yolcular var. Nereden gelir? Hasta mıdır? Hangi alandan gelir bilinmez.
-Peki ya sendika, sence sizlerden ne istiyorlar?
Bilmek zor. İstedikleri belli, sadece kadrolaşmak, itaatkar kölelerin sahibi olmak. İyi çalışmak, işi iyi bilmek önemli değil ki. En verimli dönemlerinde atılıyor insanlar. Yerine ucuz ve hatta dil bilmeyen akraba ya da seçmenler alınıyormuş.
13 numaralı koltuk da yoktu uğursuz diye. Bülent Ersoy'la da görüşmüşler bu konuda. O da 'Oraya zaten oturmam ben başka yere otururum' demiş ya...
Çimlerin üzerinde iniş pistine yakın yerde kollarımızı açıp uçarcasına ardımızdan gelen uçaklarla poz verirken çok eğleniyoruz. Çok geçmiyor ki güvenlik görevlisi uyarıyor; 'Yassak kardeşim' Yani caddede resim çektirmek yasak. O arada son sorumu kulağına fısıldamaktan çekinmiyorum.
-Yine o kontuarın arkasına geçer miydin?
Ben kişiye özel hizmet yaparken o teşekkürü çok güzel alıyordum. Bugün o nezakette adamın VIP'e geleceğini sanmam. Kadına kadın gibi bile bakmıyorlar. Başbakan, Güler Kömürcü'ye 'Vücut dilinizi çok iyi kullanıyorsunuz' demişti ve bana da 'Çok havalısın sen...'
Artık kabin memurları sanki hizmetçi olarak görülüyor. Bilmiyorlar ki uçaktaki silahtan manifestoya, yangın çıksa ya da acil inişe geçilse tahliyeye, hatta temizlik ve bakıma, bavul taşımaya dek hamal gibi her şeyden sorumlu arkadaşlarımız. Yerde ise pek eleman kalmadı. Ben bir gün bu ülkede herkesin hakları için sahaya ineceğine inanıyorum. Umarım Hava-İş, bunu başarır. Başkan Atilay Ayçin'e hep güvenmişimdir. Bak, o eylemde hava ulaşımında hiçbir aksama yaşanmasına fırsat vermedi ekipler; bavullarıyla geldi, çocuklarıyla geldi eyleme insanlar. Kocasından izinsiz gelen pilot eşleri de vardı. Ve unutma seni tüm ekipler çok seviyor, ancak kaygılanıyorum da senin için. Hani bir de kara listeye alınırsan Anadolu Jet'e bile muhtaç kalırsın.
Uçaklar birbiri ardına üzerimizden teğet geçerek eski Cumhuriyet Pisti'ne iniş yaparken rüzgarında adeta yarına kanat açıyoruz. Sevgi'nin sevgisi içimi bir kez daha ısıtıyor
Peki ya bir sonraki diyorum...
'9 Haziran'da Beyoğlu'nda 'Teras 6'da yemeğimiz var. Tüm uçuş ekiplerinin... Gelsene sen de. 'Havacılık bir 'cılık' meslektir' der adını vermeyeceğim önemli bir amirim. Bak zaten ilk geldiklerinde imza attılar apronda, deve kesip mesajı verdiler. 'Ben keserim' dediler. Ama laik, demokratik, sosyal devletine inanan çalışan ve emek veren herkes hakkını söke söke alır.
Sen nasıl dike dike kazanıyorsan...'
(Akşam)
Yorumlar Tüm Yorumlar (10)