1977 yılında iki Türk savaş uçağının, eski Sovyetler Birliği’nden fırlatılan Sam füzeleriyle vurulduğu ortaya çıktı. İşte Araştırmacı Levent Akyıldız’ın ilk kez ayrıntılarını yazdığı, gizli kalmış o olay...
Soğuk savaş döneminde ülkemize yönelik en ciddi tehditlerden birisi, doğudan geliyordu. Zira SSCB'yle tek kara sınırımız, doğuda Artvin'den
başlayarak Iğdır'da küçük Ağrı Dağı’nın eteklerinde son buluyordu. Bölge bizim tarafımızda Erzurum'da bir boğaz noktası oluşturmaktaydı.
Düşman bu noktaya ulaşana kadar, sınırlı yaklaşma hatları kullanmasına rağmen, bu noktada boğaz geçildiğinde, büyük bir manevra alanına sahipti. (Erzurum'da beş yeni hat oluşuyor.) O nedenle savunmamızın bel kemiğini, Erzurum yaklaşma hattı oluşturmaktaydı. Bu hattın geçilmesi durumunda, ülkemizin işgal edilmesini önlemek imkansızdı...
Düşmana karşı asıl direnme noktasını burası oluşturduğundan, SSCB sınırına kadar olan 350 km'lik alanda, ciddi bir askeri varlığımız yoktu. Düşman Erivan-Nahçivan hattından girdiğinde, hareket yeteneği iki yönde gelişiyordu. Önce Iğdır iline girerek buradan Büyük Ağrı ve Pamuk Dağı hattını kullanarak önce Doğu-Beyazıt ve ardından Ağrı'ya yönelerek Van havzasına sarkacak. Veya doğrudan batı istikametine yönelerek, Erzurum üzerine gelecekti. Bu durumda doğrudan Erzurum'a yönelen SSCB birliklerini ordumuz sırasıyla Kağızman, Horasan ve en son Erzurum'da karşılayacaktı...Böylesi bir saldırıda Allahu Ekber dağının ardındaki zırhlı birliklerimiz (Ağrı merkez ve Doğubeyazıt ilçelerinde) düşmanı bu dar koridorda sıkıştırabilirdi...Burada askeri açıdan kritik nokta düşmanın Erzurum platosuna ulaşmasıdır. Sovyet ordusu sınırımızı ihlal ettiği andan itibaren vadilerin içinden ilerlemek zorunda kalacaktı. Bu vadileri başarıyla geçerek Erzurum platosuna çıkmayı başardığı taktirde, sadece sayısal üstünlüğünü bile durdurmak imkansız olacaktı. Bunu muhtemelen düşünen SSCB birlikleri, o nedenle vadileri geçmek için ikiye ayrılmak zorunda kalacak...Allahuekber dağlarının iki yanından gelerek, bölünmüş olarak Erzurum platosunda birleşeceklerdi...
Yine aynı şekilde düşmanın kendi sınırları içinde yaklaşma hattını, Nahçivan koridoru oluşturmaktaydı. Çünkü Karadeniz kıyılarından başlayan ve Iğdır ilimizde sonlanan sınır hattımız, sadece üç ana noktada zırhlı birlik hareketlerine müsaade ediyordu. Bunlardan birincisi Gürcistan Butum-Artvin hattını kullanan Karadeniz kıyı
şeridi, ikincisi Gümrü-Ardahan yolunu izleyen Kars hattı ve üçüncüsü de Erivan/Nahcivan-Iğdır yolunu izleyen Sürmeli hattıdır. Sovyetlerle yaklaşık 450 km uzunluğunda bir sınırımız olmasına rağmen yaklaşma hatlarının üç adet olmasının temel nedeni Coğrafi engellerdir. Zira bu sınırın %80'ni nehirler, dağlar ve derin nehir vadileri çizmektedir.
Özellikle Iğdır Tuzluca ilçesinden çıkıp Kuzeyde Kars istikametine yöneldiğinizde Aras nehri ve Arpaçay kollarının oluşturduğu derin bir vadi (genişlik 840/derinlik 200m) sizi Kars iline kadar götürür. Buradan da daha Kuzeye Karadenize kadar sizi Çoruh nehri ve vadisi izler. Bu vadileri aşabilmek için nehir debisinin ve nehir tabanının sürekli analiz edilmesi gerekir. Ancak sözünü ettiğimiz nehirler her iki ülkenin ortak sınırı olduğundan, değil bu analizleri yapmak, sivillerin olta balıkçılığı yapmaları bile her daim yasak olmuştur.
Erivan-Nahcivan hatı hem erken uyarı ve savunma, hem de karşı saldırı için bu nedenle önem arz etmekteydi. Bu noktada doğan istihbarat
boşluğunu Hava Kuvvetlerimize bağlı F-104G'ler kapatıyordu...Genelkurmay'ın ve NATO'nun ihtiyaç duyduğu sınır ötesi istihbarat bilgileri, elde edilen hava fotoğraflarıyla şekillenmekteydi.
Haziran 1977 yılının ikinci haftasında iki adet F-104G uçağımız bu görevi ifa etmek üzere aşağıdaki rotayı kullanarak bölgeye girdi...Bu rota güneyden yaklaşıyor ve sırasıyla Van, Doğubeyazıt ve Iğdır merkez üzerinden uçakların tekrar batıya yönelerek bölgeyi terk etmelerini ön görüyordu. Ancak bu rota SSCB Ermenistan sınırına 20 km ve SSCB Nahcivan sınırına yaklaşık 60 km uzak olduğundan Hava İstihbarat faaliyetleri için oldukça uzak bir hat çiziyordu. Bu görevi yapacak uçaklarımızın niyeti hattın dışına çıkarak, ancak yine sınırlarımız içinde kalarak mümkün olduğunca SSCB sınırına yaklaşmaktı. O nedenle rutin uçuş rotası şöyle değiştirildi. Van, Doğubayazıt, Ağrı Dağı'nın doğusu (İran Sınırı) ve SSCB Nahcivan-SSCB Ermenistan sınırını 5 km içte kalarak yalayarak geçeceklerdi. Ancak bu hat için NATO haritalarında şöyle bir uyarı yer alıyordu. "Son istihbarat çalışmalarına göre bu hattın (mevcut hat) dışına çıkılması halinde SSCB sınır birlikleri uyarı yapmaksızın ateş açabilir.."
Gerçek NATO uçuş planı ve haritası
Uçaklarımız Büyük ve Küçük Ağrı dağının arasından, Iğdır'ın doğusemalarına girerek göreve başladıklarında. Varlıkları SSCB sınır
birlikleri tarafından elektronik ve görsel olarak görüldü. Çünkügörevin yapıldığı 1977 yılının Haziran ayının ikinci haftasında o günsaat öğle vaktini gösteriyordu ve gökyüzü berraktı. Uçaklar öncesınıra doğru uçup, ardından bir ihlale mahal vermemek için manevrayaptılar. Böylece yine hava sahamızda kalarak, tekrar batıistikametine yöneldiler. SSCB uçaklarımızın niyet ve maksatlarınıaçıkça biliyordu. Bunu taciz olarak algılayan Kızıl Ordunun sınır
birlikleri...(%100 Moskova'nın onayını almaya gerek duymadılar. Çünküalan o kadar dardı ki, bunu yapmaya yetecek muhabere zamanları yoktu.)İki adet SAM füzesini ateşlediler...
Gerçek SAM batarya görüntüsü Gerçek ateşlenmiş SAM füze görüntüsüYerden havalanan SAM'leri gören pilotlarımız hemen manevra yaparak güney-batıya, Iğdır merkez istikametine yöneldiler...Ses hızına çıkmak için motorlara ne kadar yüklendiklerini hayal edebilirsiniz.Uçaklardan çıkan ses o kadar güçlüydü ki, öğlen vakti tarlalarında çalışan insanlar, evlerinde dinlenenler, kendisini dışarı atmıştı...Her iki SAM füzesi de havada sipiraller çizerek hava sahamıza girdi. Uçaklar füzelerden kurtulmak için her türlü manevrayı yaptılar.Füzelerden kurtulmak isteyen pilotlarımız altlarındaki uçakları limitlerini zorlayarak kullanıyordu. Öyle ki bu olaya aşağıdan şahit olanlar, bu manevraların dakikalarca sürdüğünü ifade söylemektedir...Tüm bu insan üstü çabaya rağmen, 1 no'lu F-104G uçağımız SAM füzesiyle temas etti. Vurulan 1 no'lu F-104G pilotu fırlatma koltuğuyla kendisini boşluğa bıraktı.
2 no'lu F-104G pilotumuz, arkadaşının vurulduğunu görmesine ve arkasındaki SAM'dan kurtulamamasına rağmen, uçağını henüz terketmemişti. 2 no'lu F-104G pilotu tam aksini yaparak büyük bir risk aldı ve uçağının motorlarını kapattı..İvmenin verdiği güçle uçak bir süre sessizce ilerledi ve ikinci SAM'la uçağımızın ikinci teması sağlandı. Ancak bu temas birincisi gibi olmamış, büyük bir şans eseri füze ve uçağın gövdelerinin bir birisine sürtmesiyle neticelenmişti.
Bu süre zarfında uçak Sovyet sınır birliklerinin hedef menzilden çıkmıştı. 2 no'lu F-104G pilotu tekrar motorlarını çalıştırdı ve daha sonra yaralı halde üssüne dönmeyi başardı...
1 no'lu F-104G uçağının pilotu seyir hızının yüksekliği, patlamanınşiddeti ve fırlatma koltuğunun etkisiyle havada bayılmıştı. Yereinişini baygın halde yaptı. İniş nispeten şans eseri ucuzatlatılmıştı. Çünkü pilotumuz Iğdır'ın SSCB sınırına yakın bir köyünolan Küllük köyü içine saman balyaları üzerine iniş yapmıştı...Pilotumuz iniş esnasında baygın olduğundan, SSCB topraklarına indiğini sandı.Yardım için üzerine doğru gelen köylüleri görünce, bunların Ermeni olduğunu düşündü ve belindeki beylik silahını çekti. Teslim olmaktansa çatışmak, ve sonunda intihar etmek niyetindeydi. Pilotun içinde bulunduğu durumu kavrayan köylüler, bir faciayı önleyerek Türk olduklarını ve Türk topraklarına düştüğünü pilotumuza haykırdılar...
Bu olay 1950 yılında Litvanya'da yaşanan ABD uçağının düşürülmesindeolduğu gibi yok sayıldı...İki uçağımız kendi hava sahamızda vurulmuştu,ancak tek tesellimiz can kaybımızın olmamasıydı.
Yorumlar Tüm Yorumlar (23)