San Francisco’da meydana gelen uçak kazası havacılık açısından kritik derslerin çıkarıldığı bir olay olduğu için konuyla ilgili bazı notlar paylaşmak istiyorum.
Önce olayı hatırlatayım, Güney Kore’nin ikinci büyük havayolu kuruluşu olan Asiana’ya ait Boeinig 777 tipindeki yolcu uçağı San Francisco havaalanına indiği sırada kuyruğunu ve gövdesini piste vurarak parçalandı. Uçağın büyük bölümü yandı.
Kazada, uçakta bulunan 307 yolcudan sadece 2’si hayatını kaybetti, uçaktakilerin büyük bölümü acil çıkış kapılarında şişen slide’lardan (yastık şeklinde kaydırak) kabini terk etti.
***
Her uçak kazasından önemli sonuçlar çıkarılır ve aynı tipte kaza olmaması için çok sıkı önlemler alınır. Asiana kazası da havacılık literatürüne önemli derslerin çıkarıldığı bir kaza olarak geçecek.
İniş, uçuşun en kritik aşamasıdır. Çok yüksek dikkat, konsantrasyon ve ciddiyet ister. Pilotlar inişte, uçağın ağırlığı, hızı, yüksekliği, yaklaşma açısı ve ortamdaki rüzgar gibi temel kriterlerin bileşkesini alır. Bu veriler ışığında kontrol kulesinin tarifi ve yönlendirmesiyle belli bir uçuş rotası üzerinden koordineli olarak iniş gerçekleşir.
San Francisco kazasında, uçağın meydana fazlasıyla alçak yaklaştığı, bunu fark eden pilotların hızı artırıp tekrar yükselmek istediği ancak bunu başaramadıkları anlaşılıyor. Diğer bir bilgi de uçağı o anda kontrol etmekte olan pilotun özellikleriyle ilgili. 10 bin saat uçuş deneyimi olan pilotun düşen Boeing 777 uçağında sadece 43 saat geçirdiğini öğrendik! Bu durum pilotların tip eğitimlerinin kalite ve süre açısından önemini de ortaya koyuyor. Filoları hızlı büyüyen ve pilot temini konusunda baskı altında kalan uluslararası havayolu kuruluşları kokpit eğitimlerinin niteliği konusunda en küçük bir tavizi bile vermemeliler. Kokpitin kültürünün ve ekip arasındaki iletişim dilinin de önemi ortada.
***
Kabin ekiplerinin sorumluluğunun uçakta sadece ikramla sınırlı oldukları düşünülür, oysa ki –çok nadiren ihtiyaç duyulsa da- bir felaket anında rolleri pilotlar kadar önemli.
Asiana şirketi pilotaj hatasından ötürü ciddi şekilde eleştirilebilir ancak kabin ekibinin eğitim seviyesi nedeniyle kutlanmalı. Uçağın personeli, içerdeki yolcuları inanılmaz hızla tahliye edip korkunç bir facianın önüne geçti.
2005 yılında Kanada - Toronto’da meydana gelen kazada da aynı şey olmuştu. Fransız Havayolları Air France’a ait Airbus A340 yağışlı havada indiği sırada duramayarak pistte kayıp yanmaya başlamıştı. Birkaç dakika içinde tamamen küle dönen uçakta tek bir kişi bile ölmedi. Çünkü kabin ekibi alkışlanacak bir beceriyle uçağı çok kısa süre içinde tahliye etti.
Bu yüzden yolcuların dikkat etmesi gereken çok önemli konular var. Kabin ekiplerinin de bazı kuralları daha sıkı uygulaması ve denetlemesi gerekiyor.
Uçuşun her safhasında emniyet kemerleri bağlı olmalı. Her yıl binlerce kişi kemerleri bağlı olmadığı için şiddetli sarsıntılarda kabin içinde düşerek ya da başlarını vurarak yaralanıyor.
Ayrıca uçak kazalarının önemli bir bölümü uçaklar henüz pistte yada taksi yollarındayken meydana geliyor. Trafiğin çok yoğun olduğu, sıkışık limanlarda bu risk daha büyük.
Ayrıca bazı yolcular, uçak iner inmez eşyalarını alıp ayağa kalkarak hayatlarını ciddi olarak riske atıyor.
Yanlış biçimde ayak altına konan yada koridora taşacak şekilde bırakılan valizler de vahim bir sorun.
Alman Havayolları Lufthansa’nın kabin ekiplerini, güvenlikle ilgili tavizsiz uyarılar konusunda çok başarılı buluyorum.
Lufthansa uçuşlarımda, kabin amirinin iniş veya kalkışın hemen ardından ayaklanan yolcuları çok yüksek sesle ikaz ettiklerine tanık oldum ki bu doğru bir davranış.
Türk havayolu kuruluşlarının ise bu tip durumlarda işi olması gerektiği kadar sıkı tuttuklarını düşünmüyorum. İnişte başüstü dolaplarının bir bölümü açılıyor ve uçak park pozisyonuna ulaşana kadar açık kalıyor. Buradan ağır eşyaların düşme riski çok yüksek. Kabin amirleri uçuşun bu safhasında yolcuların davranışlarını çok daha titiz şekilde kontrol edip önlem almalı.
Yorumlar Tüm Yorumlar (14)