"Havaalanları dünyanın her yerinde birer alışveriş merkezine dönüştü. Nedense kimse kültür satmıyor."
Atatürk Havalimanındayım...
Aynı aşağılık kompleksinden yola çıkanlar, İstanbul deniz otöbüslerinde de hangi adaya gelindiğinin anonsunu ingilizce verdiklerinde, adaların adlarını Türkçe okunduğu gibi değil, Amerikan aksanıyla okuyorlar. (Hiç şaşmam annelerinden babalarından duydukları ‘Bye Bye’ı Türkçe sanan çocuklarımız yakında Adaları’da Amerikanca telaffuzuyla çağırmaya başlar.) Artık hükümetler devleti bir şirketmiş gibi işletme modeline göre yönettiklerinden Türkçe’yi de, amerikanlaştırarak dünya pazarına açıyorlar.
Aynı havaalanlarının pazar yerine dönüşmesi gibi.
Dünyada nereye giderseniz gidin hepsi alış veriş merkezine dönüştü, Havaalanlarındaki çoğu gereksiz güvenlik önlemlerinden en çok buradaki mağazalardan para kazananlar memnun olmalı. Güvenlik adına uçuştan üç saat önce toplanmaya zorlanan bizlere viskiden parfüme, kravattan bavula binbir çeşit mal satma peşindeler. Havaalanında etrafıma bakınıyorum. Her şey dünyanın ortak pazar dili İngilizce. Mallar, istisnalar dışında, yabancı ürünler. Dünyanın ilk kahveleri İstanbul’da kurulmuşken, kahve kültürü dünyaya buradan yayılmışken, bir kaç Amerikalı müteşebbisin kurduğu Starbucks’a mahkumsunuz. Türkiye’yi, İstanbul’u marka yapacağız diyenler, kahvelerini bile tanıtma ufkundan yoksun.
Havaalanında uçak beklerken, aval aval dolaşmak, okumaya niyetim olmayan gazeteleri okumak yerine, bu mekanlarda gözlemlerimi yazıyorum uzun zamandır. Bir seferinde, ‘Havaalanları’nın neden kültür için de kullanılamadığını’ düşünmüştüm. Kültür endüstrileri dünya ekonomisinde en hızlı büyüyen sektör. Kültür alış verişinin yıllık hacmi ağır sanayii çoktan geride bıraktı.
Herhangi bir havalanında neden o ülkenin kültürüyle ilgili bir şeyler sunulmasın? Neden Atatürk havaalanının bir köşesinde küçük bir İstanbul müzesi olmasın? Başka bir köşede neden dokümanter filmler seyretmeyelim? Bir salonda resim sergisi olamaz mı?
Mini konserler, kukla tiyatroları olacak mekanlar da mümkün. Yaşamın amacının tüketim diye pompalandığı dünyamızda reklamlarla satın almaya kandırıldığımız luzumsuz eşyaların yanısıra, bize bir dirhem de kültür sunsalar.
Atatürk Havaalanı’nı dolaşırken her tarafta gözümüzün içine bata bata neon ışıklarlarla sergilenen mallar yetmiyormuş gibi, hoparlörlerden satış reklamları da yapılyordu. Biri dünyamızda egemen düzenin vurdum duymaz çılgınlığının ifadesiydi. Bağdat yolcularının alış verişine ilişkin özel bir anons yapılıyordu.
Gündüz VASSAF
RADİKAL
Yorumlar